Antalya su havzasında vahşi madencilik tehdidi!
Antalya su havzasında vahşi madencilik tehdidi!
Türkiye’deki yüzey suyu potansiyelinin yaklaşık yüzde 7’sini barındıran Antalya Havzası’nın beslenme alanlarında açılan yüzlerce mermer ocağına her geçen gün yenileri ekleniyor. Havzanın en önemli su toplama alanlarında vahşi madenciliğin yıkımı yaşanırken tarım, turizm ve milyonlarca insanın geleceği tehdit altında…
Türkiye’deki yüzey suyu potansiyelinin yaklaşık yüzde 7’sini barındıran Antalya Havzası’nın beslenme alanlarında açılan yüzlerce mermer ocağına her geçen gün yenileri ekleniyor. Havzanın en önemli su toplama alanlarında vahşi madenciliğin yıkımı yaşanırken tarım, turizm ve milyonlarca insanın geleceği tehdit altında…
Türkiye’nin 25 büyük su havzasından biri olan Antalya Havzası, ülkedeki tatlı su kaynaklarının önemli bir kısmını barındırıyor. DSİ verilerine göre Antalya Havzası’nın 2013-2020 dönemindeki yıllık ortalama yüzey suyu potansiyeli yüzde 6 ila 7 arasında değişiyor. Bir başka deyişle tüm ülkedeki yıllık yüzey suyu potansiyelinin yaklaşık yüzde 7’si Antalya Havzası’nda yer alıyor. Yüzey yağışlarının yoğun olduğu Çoruh Havzası’nın yıllık ortalamasının yüzde 3,5 civarında, Batı Karadeniz Havzası’nın yüzde 5,3, Doğu Karadeniz Havzası’nın yüzde 8, Marmara Havzası’nın 4,5, Seyhan Havzası’nın yüzde 4,3, Büyük Menderes Havzası’nın yüzde 1,6 oranında olduğu düşünüldüğünde Antalya Su Havzası’nın toplamdaki önemi daha net anlaşılıyor.
(Türkiye’nin su havzaları haritası. Kaynak: DSİ)
TÜRKİYE’NİN HER 100 BARDAK SUYUNUN 7 BARDAĞI BU BÖLGEDE
Türkiye’nin potansiyel açısından en önemli su havzası ise yıllık ortalama yüzde 28 oranında potansiyeli barındıran Fırat ve Dicle Havzası. Türkiye’nin yıllık yüzey suyu potansiyeli içerisinde her 100 bardak sudan 7’si Antalya Havzası’nda döngüye giriyor. Su krizinin kapıda olduğu bir dönemde bu oldukça önemli bir oran. Ancak kentin nüfusu hızla artarken mevcuttaki su potansiyeli ise azalıyor. Mevcuttaki bu 7 bardak suyun yaklaşık 5 bardağı tarımda kullanılıyor. Geriye kalan iki bardak su ise içme ve kullanma suyu ile sanayi üretimi ve diğer sektörler arasında paylaşılmak zorunda.
(Antalya Su Havzası ve bölgedeki mermer ocaklarının dağılımı.)
TURİZMDE KİŞİ BAŞI SU TÜKETİMİ ORTALAMANIN YAKLAŞIK 4 KATI
Türkiye’de kişi başına günlük su kullanımı 200 litrenin biraz üzerinde. Ancak bir turizm kenti olan Antalya’da bu oran yaklaşık 4 katına çıkıyor. Antalya’daki otellerde turist başına su tüketimi günlük 800 litreyi buluyor. Kentin yerli ve yabancı olmak üzere yılda 27 milyon turist ağırladığı düşünüldüğünde ortaya çıkan tablo Antalya’nın acilen katı bir su yönetimi politikası geliştirmesi gerektiğini ortaya koyuyor.
(Karacaören Baraj Gölü havzasındaki mermer ocakları. Isparta’nın Sütçüler ilçesine bağlı Çandır köyü)
SU YÖNETİMİNDEKİ HATALAR EKOLOJİK VE EKONOMİK İNTİHAR GİBİ
Antalya Havzası kuzeyde Afyon ve Isparta sınırlarındaki Sultandağlarına, Batıda Beydağlarına, Doğuda ise Dim Çayı Havzası’na yaslanıyor. Onlarca büyük nehrin yanı sıra, kılcal damarlar gibi coğrafyayı saran yüzlerce dere ve çaylar Antalya Havzası’nın su döngüsünü sağlıyor, bölgeye yaşam sağlıyor. Kuzeydeki Eğirdir Gölü, havzanın en büyük, ülkenin ise en büyük ikinci tatlı su kaynağı. Ancak son yıllarda hatalı su kullanımı ve yanlış su politikaları yüzünden Havzanın su deposu olan Eğirdir Gölü sularının önemli kısmını kaybetti. Göldeki çekilme ürkütücü boyutlara ulaşırken çözüm için havzalar arası su transferi gibi bilim dışı ve geçici yöntemler uygulanmak isteniyor. Bu, hem ekolojik, hem de ekonomik olarak intihar anlamına geliyor.
(Eğirdir Gölü’nün güneyindeki Akpınar köyü ve çevresinde açılan mermer ocakları giderek genişliyor)
ANTALYA SU HAVZASI PARÇA PARÇA KESİLEREK ÇİN’E SATILIYOR!
Antalya Havzası da tüm ülkede olduğu gibi kuraklık riski ile karşı karşıya. Yüzey suları alarm verirken, suyun döngüsünü sağlayan coğrafya da adım adım parçalanıyor. Karstik bir coğrafyaya sahip olan bölge, aynı zamanda mermer oluşumları açısından da zengin. Su döngüsünde yaşamsal önemde olan kayaç yapısı sayesinde binlerce yıldır birçok uygarlığın hayat bulduğu bu bölge, tarihinde ilk kez bu ölçüde bir yıkımla karşı karşıya kalıyor. Toplam 5 alt havzaya ayrılan Antalya Havzası’nın kuzeyden güneye en uzun ve yoğun su potansiyeli barındıran bölümü Aksu Çayı Alt Havzası. Havzanın su toplama alanı olan bölgede binlerce maden ruhsatı verilmiş durumda. Yalnızca Sütçüler ilçesindeki mermer ocağı ruhsatı 300’ün üzerinde. Köprüçay Alt Havzası’ndaki Serik, Manavgat, Alanya hattında da durum çok farklı değil. Eğirdir, Gelendost ve daha kuzeyde Yalvaç sınırına kadar uzanan coğrafyada su havzanın kayaç oluşumları peynir kalıpları gibi kesilerek kamyonlara yükleniyor ve tıpkı bölgeden güneye doğru akan yüzey suları gibi aynı yönü izleyerek Antalya Limanına doğru taşınarak deniz yoluyla Çin, Hindistan, ABD ya da Arap ülkelerine ihraç ediliyor.
(Karacaören Baraj Gölü havzasındaki mermer ocakları. Isparta’nın Sütçüler ilçesine bağlı Çandır köyü)
ADIM ADIM YOK EDİLEN COĞRAFYA: BİR CİNAYETİN ANATOMİSİ
Türkiye’nin yıllık mermer ihracatı 2 milyar dolar civarında. Ham madde olarak yapılan blok satış, tonu birkaç yüz dolardan satılan bir ülkenin coğrafyası ve su toplama havzası anlamına da geliyor. Önce kamyonlara, ardından gemilere yüklenip götürülen dev mermer kütleler, aslında Tota Dağı’nın, Bey Dağları’nın, Sultandağlarının, Barla Dağı’nın, Dedegöl Dağı’nın, Bozburun Dağı’nın, Kuyucak Dağı’nın, yaşam kaynakları. Antalya Havzası’nın sırtını yasladığı su toplama coğrafyası, elmas tellerle parça parça kesilerek kısa vadeli kazançlar uğruna yok ediliyor. Bu, bir vücudun yaşamsal organlarının birer birer kesilerek ölüme terk edilmesi, bir cinayetin anatomisi gibi.
VAHŞİ MADENCİLİK YIKIMINA HER GÜN YENİLERİ EKLENİYOR
Antalya Havzası’nda izin verilen mermer ocaklarından biri de Isparta’nın Sütçüler ilçesine bağlı Yıldız köyünde yer alıyor. Isparta merkezli özel bir madencilik şirketine 100 hektarlık alanda ruhsat verildi. Tüm bölgenin görülebildiği Akçal Yangın Gözetleme Kulesi’nin eteğinde yer alan ruhsat sahası ve çevresi, karstik su kaynaklarına da ev sahipliği yapıyor. Bu bölgede 20’den fazla su kaynağı olduğu belirtilirken, yer altı akışının yönü ise Antalya Havzası’nın can damarlarından biri olan Aksu Çayı.
(Karacaören Barajı su koruma havzasında yeni bir mermer ocağı izni verildi. Yargıya taşındığı belirtilen proje, yerleşim alanını da etkiliyor.)
ANITSAL AĞAÇLAR, YABAN HAYATI VE SU KAYNAKLARI TEHLİKEDE
Ruhsat sahasının yaklaşık 20 hektarlık kısmında mermer ocağı işletmek için proje hazırlayan şirkete, 13 Eylül 2024 tarihinde ÇED Gerekli Değildir Kararı verildi. Ancak hem Isparta, hem de Burdur sınırını etkileyen bölgedeki mermer ocağı faaliyetinin yaratacağı etkilerin telafisi mümkün olmayacağı gerekçesiyle projeye dava açıldığı öğrenildi. Bu bölge aynı zamanda endemik bir tür olan ve tüm dünyada marka değeri taşıyan Tota (Sütçüler) kekiğinin de doğal olarak yayılış gösterdiği bir bölge. Daha önce aynı bölgede açılmak istenen bir başka mermer ocağım için Orman Bölge Müdürlüğü olumsuz görüş vermiş ve ÇED dosyası iade edilmişti. Orman idaresinin gerekçesi ise bölgenin Tota kekiğinin doğal yayılış alanı olmasıydı. Ayrıca Aksu Vadisi’nin doğu kesimindeki yaban hayatı için bir geçiş koridoru olan bölge, yüzlerce yıllık anıtsal sedir ve ardıç ağaçlarını barındırıyor. Nesli tehlikede olan ve sayıları bir elin parmakları kadar kalan kızıl akbabalar da yıkıcı madencilik nedeniyle ya yok oldu ya da bölgeden çekildi.
(Sarp bir orman arazisinde izin verilen mermer ocağının ruhsat sahası çevresinde çok sayıda su kaynağının bulunduğu belirtiliyor.)
AFAD SEL VE TAŞKIN RİSKİNE KARŞI UYARIYOR
Vahşi madenciliğin kuşatması altındaki yöre halkı dağların, su kaynaklarının ve ormanların yok edilmemesini talep etse de ilgili kamu idareleri birer birer uygun görüş verdiği projelerle bölgenin yıkımını hızlandırıyorlar. Burdur’un Bucak İlçesine bağlı Kızıllı köyü Dutdibi Mahallesi’nin pasa döküm sahası altında kaldığını belirten Burdur AFAD İl Müdürlüğü, 19 Ekim 2023 tarihli kurum görüşünde, sarp arazide açılmak istenen mermer ocağının altında köy içme suyu hattı, ulaşım yolu, tarım arazileri ve evlerin bulunduğuna dikkat çekerek, taşkın, deprem, sel ve afet durumlarında yaşanacak sorunlara karşı uyarıda bulunuyor.
(Karstik bir coğrafya olan bölgede 100 hektarlık alanda yeni mermer ocağı ruhsatı verildi.)
ANTALYA’NIN İÇME SUYU REZERVİ MADENCİLİK KUŞATMASI ALTINDA
Mermer ocağı için görüş talep edilen çok sayıdaki kurumdan biri olan Su Yönetimi Genel Müdürlüğü ise ÇED alanının Antalya’nın içme suyu rezervi olarak ayrılan Karacaören Baraj Gölü’nün uzak mesafe koruma alanında kaldığını belirtiyor. Karacaören Baraj Gölünün kirlilikten korunması için 2017 yılında Özel Hükümler çıkarıldı. Ancak özel hükümlerin gerektirdiği uygulama ve yaptırımlar konusunda kayda değer bir yol alınamadı.
(Proje sahasındaki orman yolundan görünüm.)
PARAYLA YIKIM İÇİN ‘BİLİMSEL’ GÖRÜŞ SATIN ALINABİLİYOR
Bu bölge hem su toplama havzasının kalbinde yer alıyor, hem de özel hükümlerle korunması gereken içme suyu rezerv alanının koruma bandı içerisinde. Ancak üniversiteden ücreti karşılığında alınan bir hidrolojik raporla ‘bilimsel’ görüş oluşturulup, “önlem alınırsa bir zararı olmaz” denilebiliyor. Planlanan yıllık 500 bin metreküplük üretimin yalnızca yüzde 10’u blok mermer olarak değerlendirilirken, yüzde 90’lık kısmı, yani yıllık 450 bin metreküplük kısmı pasa olarak ayrılacak bir proje için suyun, doğal yaşamın ve yerel halkın geleceği göz göre göre riske atılıyor. Proje bedeline bakıldığında ise 9,5 milyonluk bir girişim olduğu görülüyor. Bunca yıkıma karşın verilen kurum görüşlerinde maden şirketlerinden zarar verilmeyeceğine dair taahhüt vermeleri isteniyor. Şirketler Noter’den 5 satırlık bir taahhütname çıkartıp belgeler arasına ekleyerek aldıkları ÇED Gerekli Değildir belgeleriyle, Türkiye’nin 25 su havzasından biri olan bölgeye iş makineleri ve dev kamyonlarla dalarak tonu 150-200 dolardan satılacak mermer bloklarını elde etmek için suyun döngüsünü sonsuza kadar etkileyecek bir yıkıma neden oluyor.
ÖNLEM ALINMAZSA MİLYONLARCA İNSANIN GELECEĞİ TEHLİKEDE
Su, henüz üretilemeyen ve yerine başka hiçbir şey konulamayan yaşam kaynağımız. Türkiye’nin madencilik, tarım, turizm ve hepsini etkileyecek su politikalarını iklim krizi temelinde yeniden düzenlemesi şart. Mevcuttaki ruhsat, izin, denetim ve uygulama yöntemleriyle yaşanacak büyük su krizinin gelişi hızlandırılırken, etkisi de güçlendiriliyor. Suyun döngüsü ve yolculuğu, illerin siyasi sınırlarını bağlamaz. Bu yüzden nüfusu 3 milyona dayanan Antalya’nın geleceği, illerin coğrafi haritalarına değil, suyun çizdiği sınırlara bağlı. Tarımın ve turizmin başkenti olarak öne çıkarılan kentte tarım sektörü, turizm sektörü ve hatta madencilik sektörü de su havzasının korunması için inisiyatif almak zorunda. Yalnızca kamu kurumlarının görüşleri ve güncellenmeyi gerektiren mevzuata sığınılarak yapılan/yapılacak yıkımlar karşısında kaybeden bütün sektörler ile yaşamın kendisi olacak.