“21. yüzyıla girerken “dünyadaki yaşam” büyük ve ciddi bir tehlike ile karşı karşıyadır. İnsanlık, kapitalist sistemin bir sonucu olarak, çevreyi alabildiğine kirleten ve bu nedenle "yaşamı yok eden bir süreci" başlatmıştır. Yaşam, insanın aşırı hırsı nedeliyle yavaş yavaş bir sona doğru ilerliyor.” (1)
Aslında insanlık, evrende tek olarak bilinen yaşamı, bilinçsizce yok ederek, sadece dünyasal değil aynı zamanda evrensel bir suç işlemektedir.
Batıda gelişen ve giderek dünyasal bir boyuta dönüşen ve tüketime dayanan kapitalist Uygarlık biçimini sadece “Batıyı” değil, bütün dünyayı kirleten, doğaya zarar veren bir boyuta ulaşmıştır. Bu kirli uygarlıktan insanlık kurtulmak zorundadır.
“İnsanlık, kendisinin de içinde bulunduğu bu tek yaşamı neden yok ediyor? Niçin bu kötü gidişe karşı çıkamıyor? Bugün görülen manzara oldukça karamsar bir tablo. İnsanlık, bir anlamda, ne yaptığını niçin yaptığını bilmemekte, kaderci bir yaklaşım içinde olaylara seyirci kalmaktadır. Ya yaşama yönelen tehditler görülemiyor ya da görülse bile bir şey yapılamıyor. Gerçekten anlaşılması ve kavranması güç bir olayla karşı karşıyayız. Küresel Isınma ve Ekolojik kriz karşısında insanlık büyük bir çaresizlik içinde görünüyor.”(2)
“Çağın bu en önemli sorununu yaratan insanlık, kendi ürettiği bu sorunu yine kendisi çözmek zorunda. Çünkü dünyada ve evrende, görünürde onu durduracak başka bir güç yok”.
Ekolojik krizin temel nedeni, Modern denilen uygarlıkla yakından ilgili. Herşey “İnsan için” olduğunu iddia eden modern denilen bir Uygarlık anlayışı, Doğayı hiçbir sınır tanımadan tüketen kapitalist üretim biçimi, bu tüketimi, dünya çapında yaygınlaştıran, sanayi ve kent uygulamaları, dünyasal ekolojik krizin temellerini oluşturuyor.
Ekolojik krizin çokuluslu ve çok yönlü (disiplinli) olması, ona insanlığa ait genel bir sorun niteliği kazandırıyor. Konunun genişliği ve çeşitliliği dikkate alındığında bir uygarlık sorunu ile karşı karşıya olduğumuz anlaşılır. Çünkü, kirleten hemen her şey bugünün uygarlık anlayışı ve uygulamaları ile ilgili. Dolayısıyla konunun, dar bir çerçevede değil, "bir insanlık sorunu" olarak geniş çerçevede ele alınmasına ve değerlendirilmesine gerek var.
İnsanlık bu sorunu çözmek için uğraşıyor ama bir türlü sonuç alamıyor. Nitekim, Rio, Kyoto, Paris vb birçok BM (Birleşmiş Milletler) toplantılarına ve alınan kararlara rağmen sorunları bir türlü çözemiyor. Çünkü insanlık henüz bu krizin “Bir Uygarlık Sorunu” olduğunu göremiyor. Topyekün bir değişimin gerekli olduğunu henüz fark edemiyor.
İddia ediyor ve diyoruz ki. kirli ve kirleten bir uygarlıkla karşı karşıyayız ve çözüm de yeni bir uygarlık arayışını gerektirecek kadar önemlidir.
Bize göre, “Çevreyi ve Biyo Yaşamı” dikkate almayan Kapitalist ne Sosyalist sistemler dünyanın düştüğü ekolojik krize karşı çözüm üretecek özelliklere sahip değildir.
Yeni bir düzene, “Doğal Yaşamı” bir bütün olarak dikkate alan bir Uygarlık anlayışına, “Güneş Uygarlığı” yaklaşımlarına insanlığın şiddetle ihtiyacı vardır. (3)
.........
Notlar.
- “Atatürk ve Türk Güneş Uygarlığı”
- Age
- Age. 2, bölüm. Ekolojik Bunalıma Karşı Yeni Bir Uygarlık Arayışı