Yaşar Geler
Köşe Yazarı
Yaşar Geler
 

GELİN KORUYALIM!

Gelin dar gelirli vatandaşı da küçük esnafı da mahalle bakkalını da koruyalım.      Evet, bugün ülkemizin en önemli sorunu olan ekonomik sorun gibi karşımızda dimdik duruyor. Bu ekonomik sorun özellikle dar gelirli vatandaşı, mahalle bakkalını ve küçük esnafı perişan ediyor. Şimdi sizlere bu gerçekliği ve bundan korunma yollarını açıklamaya çalışacağım.      Öncelikle dar gelirli vatandaş nedir, kimlerdir onu açıklayayım. Dar gelirli vatandaş dediğimiz kesim; emekli, işçi, köylü, küçük esnaf ve alt kademede olan devlet memurlarını kapsar. Bu kesimin geliri yaklaşık olarak iki bin beş yüz lira ile yedi bin lira aralığındadır. Günümüzde en uç noktalarda bile ev kirasının iki bin liradan az olmadığı, elektrik, su, doğalgaz ve telefon gibi zorunlu gider toplamlarının yaklaşık bin lira olduğu, hele bir de çocukları varsa Allah yardımcıları olsun demekten başka bir şey diyemeyeceğimiz noktadadırlar.      Mahalle esnafı dediğimizde gözümüze ilk çarpan terzi, bakkal, kasap, çaycı, kahvehane, manav vb. kesimler gelir ki bunların gelirleri de halkın yani dar gelirlinin geliriyle doğrudan ilişkilidir. Çünkü bu kesimin müşterisi dar gelirli halk kesimidir. Dar gelirli vatandaşta para yoksa küçük esnafta da iş yoktur demektir.      Bir de özellikle son yirmi yıla damgasını vuran tekel oluşturmuş marketler ve bağlı AVM dediğimiz kuruluşlardır. Zaten ülkenin kaymağını yiyen ve ekonomisini tek elde toplayan bu işyerleri özellikle dar gelirli kesimi esir almış, küçük esnafı ve mahalle bakkallarını perişan etmiş durumdadır. Ülkemizin bir an önce bu adaletsiz terazinin kefelerini doğru biçimlendirmekten başka çaresi yoktur. Tabi ki isteniyorsa!      Şimdi ekonomik faaliyetlere dönük bir analiz yapalım: Tekel marketlerde bir insanın yaşamı için gerekli olan ne varsa hepsi mevcut. Oysa öncelerde böyle miydi? Fırıncı ekmek, kasap et, bakkal gıda ürünleri, mobilyacı mobilya, beyaz eşyacı beyaz eşya, kırtasiyeler okul malzemeleri vb. satarlardı. Peki şimdi ne oluyor? Fırında yağ, süt. Kasapta bakliyat, et, süt, içecek vb. Büyük süper marketlerde hemen her türlü yaşam malzemesi… E o zaman ne oldu? Doğal olarak “at izi it izine karışmış” oldu. Yani tabiri caiz ise, kimin eli kimin cebinde belli değil.      Peki, bu durumu nasıl çözmemiz gerek? Herkese alması gerekli olan rolü yeniden vererek çözmemiz gerek. Yakın zamanda bir haber çıktı ve çok yerinde buldum. İşte büyük marketlerde tekel ürünleri vb. ürünlerin satılamayacağı haberiydi. Şimdi ben de öneriyorum ve diyorum ki; sadece süper marketlere ya da AVM’ lere düzenleme değil, tüm kesimlere dönük bir düzenleme yapılması gerekir. Yani, fırıncı sadece ekmek, kasap sadece et ürünleri, sütçü sadece süt, yumurta, konfeksiyonlar sadece hazır giyim, mobilya mağazaları sadece mobilya malzemeleri, beyaz eşya mağazaları sadece beyaz eşya, halı mağazaları sadece halı, Pastaneler sadece üretebildiklerini, kahvehanelerde sadece çay vb. içecekler satma gibi bir model yaygınlaştırılabilir. İşte o zaman mağdur olan mahalle bakkalı, küçük esnaf ve doğal olarak da dar gelirli vatandaşın mağduriyeti giderilmiş olur. Böylece aracı, tefeci, komisyoncu ve tekelciler devreden çıkmış olur ki dar gelirli kesimin de sorunu çözümlenmiş olur. Bu konuda yasal düzenleme yapılması çok da zor olmasa gerek. Bir kararname ve bir imza yeterlidir sanırım ya da mecliste yapılacak bir düzenleme!      Bu anlamda daha da önemli bir sorunu ve denetim yetkisini de devreye sokmuş olursunuz. Çünkü gözlemleyebildiğimiz kadarıyla tekel marketlerini ya da toptancılarını denetlemede zorluklar yaşandığını biliyoruz. Geçmişe dönük bu denetim mekanizmasıyla ilgili ilgili bir anekdotu paylaşarak bitireyim. 1970’li yıllar ve bizim Çıldır ilçe merkezinde bir ekmek fırınımız vardı. Bu fırın aynı zamanda öğrenci lokantası olarak da anılırdı. Bu fırında çıkan ekmekler her gün düzenli olarak Çıldır Belediyesinin tek zabıtası olan şimdilerde rahmetli Celal Kılıç amca tarafından yerinde teraziye konularak tek tek tartılır ve belediyeye rapor edilirdi. Bu eylem sadece fırınlara dönük değil tüm esnafa dönük olarak yapılırdı. Herkeste bu durumdan oldukça memnun ve mutluydu. Çünkü günümüzde olduğu gibi sahtekarlıklar, birbirini aldatmalar vs. yoktu. Ne yazık ki o günleri arar olduk. Tez zamanda bu adaletsiz durumun düzeltilmesi herkese ve her kesime özellikle de dar gelirli kesime rahat bir nefes aldıracaktır. Yaşar GELER ]]>
Ekleme Tarihi: 25 Şubat 2022 - Cuma
Yaşar Geler

GELİN KORUYALIM!

Gelin dar gelirli vatandaşı da küçük esnafı da mahalle bakkalını da koruyalım.

     Evet, bugün ülkemizin en önemli sorunu olan ekonomik sorun gibi karşımızda dimdik duruyor. Bu ekonomik sorun özellikle dar gelirli vatandaşı, mahalle bakkalını ve küçük esnafı perişan ediyor. Şimdi sizlere bu gerçekliği ve bundan korunma yollarını açıklamaya çalışacağım.

     Öncelikle dar gelirli vatandaş nedir, kimlerdir onu açıklayayım. Dar gelirli vatandaş dediğimiz kesim; emekli, işçi, köylü, küçük esnaf ve alt kademede olan devlet memurlarını kapsar. Bu kesimin geliri yaklaşık olarak iki bin beş yüz lira ile yedi bin lira aralığındadır. Günümüzde en uç noktalarda bile ev kirasının iki bin liradan az olmadığı, elektrik, su, doğalgaz ve telefon gibi zorunlu gider toplamlarının yaklaşık bin lira olduğu, hele bir de çocukları varsa Allah yardımcıları olsun demekten başka bir şey diyemeyeceğimiz noktadadırlar.

     Mahalle esnafı dediğimizde gözümüze ilk çarpan terzi, bakkal, kasap, çaycı, kahvehane, manav vb. kesimler gelir ki bunların gelirleri de halkın yani dar gelirlinin geliriyle doğrudan ilişkilidir. Çünkü bu kesimin müşterisi dar gelirli halk kesimidir. Dar gelirli vatandaşta para yoksa küçük esnafta da iş yoktur demektir.

     Bir de özellikle son yirmi yıla damgasını vuran tekel oluşturmuş marketler ve bağlı AVM dediğimiz kuruluşlardır. Zaten ülkenin kaymağını yiyen ve ekonomisini tek elde toplayan bu işyerleri özellikle dar gelirli kesimi esir almış, küçük esnafı ve mahalle bakkallarını perişan etmiş durumdadır. Ülkemizin bir an önce bu adaletsiz terazinin kefelerini doğru biçimlendirmekten başka çaresi yoktur. Tabi ki isteniyorsa!

     Şimdi ekonomik faaliyetlere dönük bir analiz yapalım: Tekel marketlerde bir insanın yaşamı için gerekli olan ne varsa hepsi mevcut. Oysa öncelerde böyle miydi? Fırıncı ekmek, kasap et, bakkal gıda ürünleri, mobilyacı mobilya, beyaz eşyacı beyaz eşya, kırtasiyeler okul malzemeleri vb. satarlardı. Peki şimdi ne oluyor? Fırında yağ, süt. Kasapta bakliyat, et, süt, içecek vb. Büyük süper marketlerde hemen her türlü yaşam malzemesi… E o zaman ne oldu? Doğal olarak “at izi it izine karışmış” oldu. Yani tabiri caiz ise, kimin eli kimin cebinde belli değil.

     Peki, bu durumu nasıl çözmemiz gerek? Herkese alması gerekli olan rolü yeniden vererek çözmemiz gerek. Yakın zamanda bir haber çıktı ve çok yerinde buldum. İşte büyük marketlerde tekel ürünleri vb. ürünlerin satılamayacağı haberiydi. Şimdi ben de öneriyorum ve diyorum ki; sadece süper marketlere ya da AVM’ lere düzenleme değil, tüm kesimlere dönük bir düzenleme yapılması gerekir. Yani, fırıncı sadece ekmek, kasap sadece et ürünleri, sütçü sadece süt, yumurta, konfeksiyonlar sadece hazır giyim, mobilya mağazaları sadece mobilya malzemeleri, beyaz eşya mağazaları sadece beyaz eşya, halı mağazaları sadece halı, Pastaneler sadece üretebildiklerini, kahvehanelerde sadece çay vb. içecekler satma gibi bir model yaygınlaştırılabilir. İşte o zaman mağdur olan mahalle bakkalı, küçük esnaf ve doğal olarak da dar gelirli vatandaşın mağduriyeti giderilmiş olur. Böylece aracı, tefeci, komisyoncu ve tekelciler devreden çıkmış olur ki dar gelirli kesimin de sorunu çözümlenmiş olur. Bu konuda yasal düzenleme yapılması çok da zor olmasa gerek. Bir kararname ve bir imza yeterlidir sanırım ya da mecliste yapılacak bir düzenleme!

     Bu anlamda daha da önemli bir sorunu ve denetim yetkisini de devreye sokmuş olursunuz. Çünkü gözlemleyebildiğimiz kadarıyla tekel marketlerini ya da toptancılarını denetlemede zorluklar yaşandığını biliyoruz. Geçmişe dönük bu denetim mekanizmasıyla ilgili ilgili bir anekdotu paylaşarak bitireyim. 1970’li yıllar ve bizim Çıldır ilçe merkezinde bir ekmek fırınımız vardı. Bu fırın aynı zamanda öğrenci lokantası olarak da anılırdı. Bu fırında çıkan ekmekler her gün düzenli olarak Çıldır Belediyesinin tek zabıtası olan şimdilerde rahmetli Celal Kılıç amca tarafından yerinde teraziye konularak tek tek tartılır ve belediyeye rapor edilirdi. Bu eylem sadece fırınlara dönük değil tüm esnafa dönük olarak yapılırdı. Herkeste bu durumdan oldukça memnun ve mutluydu. Çünkü günümüzde olduğu gibi sahtekarlıklar, birbirini aldatmalar vs. yoktu. Ne yazık ki o günleri arar olduk. Tez zamanda bu adaletsiz durumun düzeltilmesi herkese ve her kesime özellikle de dar gelirli kesime rahat bir nefes aldıracaktır.

Yaşar GELER

]]>
Yazıya ifade bırak !