Türkiye taşkın ve sel felaketlerine hazır mı?

ÖZEL HABER 08.06.2022 - 00:00, Güncelleme: 08.06.2022 - 00:00 7740+ kez okundu.
 

Türkiye taşkın ve sel felaketlerine hazır mı?

Yusuf Yavuz Sel ve taşkınlar binlerce yıldır Türkiye’nin coğrafi gerçeği. DSİ, AFAD, ilgili bakan..

Yusuf Yavuz Sel ve taşkınlar binlerce yıldır Türkiye’nin coğrafi gerçeği. DSİ, AFAD, ilgili bakanlıklar ve büyükşehir belediyeleri, taşkınların önlenmesiyle ilgili sorumluluğu paylaşıyor. Sayıştay, bu kurumlarının taşkınlar konusunda üzerine düşeni yerine getirip getirmediğini denetledi, ortaya çarpıcı sonuçlar çıktı…Son yıllarda giderek artan taşkın felaketleri, 25 nehir havzasına sahip olan Türkiye’nin aşırı iklim olaylarına karşı yeterince önleyici tedbir alıp almadığının sorgulanmasına neden oluyor. Geçtiğimiz yıl Kastamonu ve Sinop’ta yaşanan büyük taşkınlar, yağışılar doğal olsa da, felaketin hatalı arazi kullanımı ve dere yataklarının imara açılması nedeniyle insan eliyle göz göre göre davet edildiğini gözler önüne serdi. Sayıştay’ın geçtiğimiz Ocak ayında hazırladığı Taşkın Risk Yönetimi Raporu, konuyla ilgili bakanlıklardan yerel yönetimlere birçok kurumda yapılan denetimleri kapsıyor. Büyükşehir Belediyelerinin taşkınların önlenmesinde sınıfta kaldığını ortaya koyan raporda, Adana Seyhan Nehri kıyısında yapılaşma yasağı olmasına rağmen taşkın alanında resmi bina, cami ve otellerin de bulunduğu 2479 adet yapı inşa edildiği bilgisine yer veriliyor. Türkiye’de ilk kez Taşkın Yönetim Planı uygulanan Antalya ve Yeşilırmak havzalarında planlanan doğrultuda tedbirlerin uygulanmadığı kaydedilen Sayıştay raporunda, “tedbirlerden sorumlu kurumlardan özellikle belediyeler, ilgili oldukları tedbirlere ilişkin çoğu zaman geri bildirimde dahi bulunmamaktadırlar” ifadelerine yer verildi. ANADOLU COĞRAFYASINDA SUYUN YARATTIĞI KÜLTÜR Anadolu coğrafyası sahip olduğu inişli çıkışlı topografyasıyla birçok türü bünyesinde barındırıyor. Batıdan doğuya 25 büyük su havzasına ayrılan bu zengin coğrafya, aynı zamanda bir nehirler ülkesi. Kızılırmak, Sakarya, Dicle, Fırat, Asi, Menderes, Göksu, Yeşilırmak, Köprüçay ve onlarca ulu nehir: Nehir vadilerinde gelişen uygarlıklar, binlerce yıldır Anadolu coğrafyasında suyun önemine işaret ediyor. Ancak bu aynı zamanda suyun şekillendirdiği coğrafyanın dilini ve gerçeğini bilmeyi de gerektiriyor. Türkiye’nin 25 bölgeye ayrılan nehir havzaları. HİTİT VE URARTU DÖNEMİNDEN BU YANA KULLANILAN SU YAPILARI Antik çağ Anadolu’sunda tanrısal özellikler atfedilen ulu nehirlerin birer tanrısı vardı. Yaşamı başlatan da, sonlandıran da suyun kendisiydi. Hititler’den Selçuklulara, Bizans’tan Osmanlı’ya, Beyliklerden Cumhuriyet Türkiye’sine suyun yarattığı kültür ve inanç değişerek sürüp geldi. Van’da Urartuların inşa ettiği su kanallarıyla üzüm bağlarını sulayan Karakoyunlu Türkmenlere, Çorum’da Hititlerin yaptığı barajın sularıyla sığırlarını sulayan Bozoklar eklendi. Konya’da 3 bin 500 yıl önce Hititlerin inşa ettiği Eflatunpınar su anıtı, Oğuzların torunlarının buğday ve yün yıkadığı, bahçesini suladığı bir su kaynağı varlığını bugüne kadar sürdürdü. Sinop Ayancık’ta geçtiğimiz yıl yaşanan taşkın felaketi bu konuda tedbirsizliğin faturasının ağır olabileceğini gösterdi. SUYUN KENDİ PLANINA UYULMAZSA FELAKET KAÇINILMAZ Su, Anadolu coğrafyasının damarlarında dolaşan kanıydı. Kılcal damarlar gibi ovalardan dağlara doğru yayılan dereler, dağlardan denizlere, yaylalardan göllere yaşamın canını taşıdı durdu. Anadolu insanı her dönemde nehir yataklarını kutsal bildi, tahrip etmeden, saygıyla ve biraz da korkuyla yaklaştı suyun yoluna. Ancak modern zamanların geliştirdiği teknoloji sayesinde kolayca tarumar edilen nehir ve dere yatakları, binlerce yıllık akışını insana göre şekillendirmeye başladı. Yapılaşma, arazi kazanma, kum ve çakıl alma, hatalı köprü inşası gibi denetimsiz müdahalelerle Anadolu’nun nehir havzaları doğal dokusunu giderek yitirmeye başladı. Buna bir de dere ve akarsuların atık deposu olarak görülmesi eklenince, binlerce yıldır doğanın bir gerçeği olan taşkın ve seller giderek daha çok can ve mal kaybına yol açmaya başladı. SU YÖNETİMİNİN GEREĞİ OLARAK AB TAŞKIN DİREKTİFİ UYGULANIYOR Son yıllarda giderek daha yakıcı biçimde kendini gösteren aşırı iklim olaylarının başında sel ve taşkınlar geliyor. Türkiye, su yönetiminin bir parçası olarak Avrupa Birliği Taşkın Direktifi’ne uyum sağlamak amacıyla Tarım ve Orman Bakanlığı’na bağlı bir kuruluş olan Su Yönetimi Genel Müdürlüğü bünyesinde su havzalarında 2007’de uygulamaya konulan taşkın yönetimine ilişkin planlar hazırlıyor. Ancak yürütülen bu çalışmaların kamuoyuna aktarılması ve farkındalık kazandırılması için atılan adımlar yeterli değil. Bugüne kadar ülke genelindeki 25 su havzasının 16’sında taşkın yönetim planı hazırlanmış durumda. Tamamının 2023’e kadar bitirilmesi planlanıyor. Ancak yürütülen çalışmalara bakılırsa hedeflenen tarihte tamamlanması zor görünüyor. SAYIŞTAY, İLGİLİ KURUMLARDA TAŞKIN ÖNLEME DENETİMİ YAPTI Sayıştay, Türkiye’de DSİ, AFAD, büyükşehir belediyeleri ve ilgili bakanlıkların sorumluluğunda yürütülen taşkın riskinin azaltılmasına yönelik çalışmaları mercek altına aldı. Sayıştay denetçilerinin ilgili kurumlarda yaptığı denetimlerin ardından hazırlanan ‘Taşkın Risk Yönetimi Raporu’, özellikle belediyelerin bu konuda yetki ve sorumluluğu olmasına rağmen sınıfta kaldığını gösteriyor.Yusuf Yavuz ]]>
Yusuf Yavuz Sel ve taşkınlar binlerce yıldır Türkiye’nin coğrafi gerçeği. DSİ, AFAD, ilgili bakan..
Yusuf Yavuz

Sel ve taşkınlar binlerce yıldır Türkiye’nin coğrafi gerçeği. DSİ, AFAD, ilgili bakanlıklar ve büyükşehir belediyeleri, taşkınların önlenmesiyle ilgili sorumluluğu paylaşıyor. Sayıştay, bu kurumlarının taşkınlar konusunda üzerine düşeni yerine getirip getirmediğini denetledi, ortaya çarpıcı sonuçlar çıktı…Son yıllarda giderek artan taşkın felaketleri, 25 nehir havzasına sahip olan Türkiye’nin aşırı iklim olaylarına karşı yeterince önleyici tedbir alıp almadığının sorgulanmasına neden oluyor. Geçtiğimiz yıl Kastamonu ve Sinop’ta yaşanan büyük taşkınlar, yağışılar doğal olsa da, felaketin hatalı arazi kullanımı ve dere yataklarının imara açılması nedeniyle insan eliyle göz göre göre davet edildiğini gözler önüne serdi. Sayıştay’ın geçtiğimiz Ocak ayında hazırladığı Taşkın Risk Yönetimi Raporu, konuyla ilgili bakanlıklardan yerel yönetimlere birçok kurumda yapılan denetimleri kapsıyor. Büyükşehir Belediyelerinin taşkınların önlenmesinde sınıfta kaldığını ortaya koyan raporda, Adana Seyhan Nehri kıyısında yapılaşma yasağı olmasına rağmen taşkın alanında resmi bina, cami ve otellerin de bulunduğu 2479 adet yapı inşa edildiği bilgisine yer veriliyor. Türkiye’de ilk kez Taşkın Yönetim Planı uygulanan Antalya ve Yeşilırmak havzalarında planlanan doğrultuda tedbirlerin uygulanmadığı kaydedilen Sayıştay raporunda, “tedbirlerden sorumlu kurumlardan özellikle belediyeler, ilgili oldukları tedbirlere ilişkin çoğu zaman geri bildirimde dahi bulunmamaktadırlar” ifadelerine yer verildi.

ANADOLU COĞRAFYASINDA SUYUN YARATTIĞI KÜLTÜR

Anadolu coğrafyası sahip olduğu inişli çıkışlı topografyasıyla birçok türü bünyesinde barındırıyor. Batıdan doğuya 25 büyük su havzasına ayrılan bu zengin coğrafya, aynı zamanda bir nehirler ülkesi. Kızılırmak, Sakarya, Dicle, Fırat, Asi, Menderes, Göksu, Yeşilırmak, Köprüçay ve onlarca ulu nehir: Nehir vadilerinde gelişen uygarlıklar, binlerce yıldır Anadolu coğrafyasında suyun önemine işaret ediyor. Ancak bu aynı zamanda suyun şekillendirdiği coğrafyanın dilini ve gerçeğini bilmeyi de gerektiriyor.

Türkiye’nin 25 bölgeye ayrılan nehir havzaları.

HİTİT VE URARTU DÖNEMİNDEN BU YANA KULLANILAN SU YAPILARI

Antik çağ Anadolu’sunda tanrısal özellikler atfedilen ulu nehirlerin birer tanrısı vardı. Yaşamı başlatan da, sonlandıran da suyun kendisiydi. Hititler’den Selçuklulara, Bizans’tan Osmanlı’ya, Beyliklerden Cumhuriyet Türkiye’sine suyun yarattığı kültür ve inanç değişerek sürüp geldi. Van’da Urartuların inşa ettiği su kanallarıyla üzüm bağlarını sulayan Karakoyunlu Türkmenlere, Çorum’da Hititlerin yaptığı barajın sularıyla sığırlarını sulayan Bozoklar eklendi. Konya’da 3 bin 500 yıl önce Hititlerin inşa ettiği Eflatunpınar su anıtı, Oğuzların torunlarının buğday ve yün yıkadığı, bahçesini suladığı bir su kaynağı varlığını bugüne kadar sürdürdü.

Sinop Ayancık’ta geçtiğimiz yıl yaşanan taşkın felaketi bu konuda tedbirsizliğin faturasının ağır olabileceğini gösterdi.

SUYUN KENDİ PLANINA UYULMAZSA FELAKET KAÇINILMAZ

Su, Anadolu coğrafyasının damarlarında dolaşan kanıydı. Kılcal damarlar gibi ovalardan dağlara doğru yayılan dereler, dağlardan denizlere, yaylalardan göllere yaşamın canını taşıdı durdu. Anadolu insanı her dönemde nehir yataklarını kutsal bildi, tahrip etmeden, saygıyla ve biraz da korkuyla yaklaştı suyun yoluna. Ancak modern zamanların geliştirdiği teknoloji sayesinde kolayca tarumar edilen nehir ve dere yatakları, binlerce yıllık akışını insana göre şekillendirmeye başladı. Yapılaşma, arazi kazanma, kum ve çakıl alma, hatalı köprü inşası gibi denetimsiz müdahalelerle Anadolu’nun nehir havzaları doğal dokusunu giderek yitirmeye başladı. Buna bir de dere ve akarsuların atık deposu olarak görülmesi eklenince, binlerce yıldır doğanın bir gerçeği olan taşkın ve seller giderek daha çok can ve mal kaybına yol açmaya başladı.

SU YÖNETİMİNİN GEREĞİ OLARAK AB TAŞKIN DİREKTİFİ UYGULANIYOR

Son yıllarda giderek daha yakıcı biçimde kendini gösteren aşırı iklim olaylarının başında sel ve taşkınlar geliyor. Türkiye, su yönetiminin bir parçası olarak Avrupa Birliği Taşkın Direktifi’ne uyum sağlamak amacıyla Tarım ve Orman Bakanlığı’na bağlı bir kuruluş olan Su Yönetimi Genel Müdürlüğü bünyesinde su havzalarında 2007’de uygulamaya konulan taşkın yönetimine ilişkin planlar hazırlıyor. Ancak yürütülen bu çalışmaların kamuoyuna aktarılması ve farkındalık kazandırılması için atılan adımlar yeterli değil. Bugüne kadar ülke genelindeki 25 su havzasının 16’sında taşkın yönetim planı hazırlanmış durumda. Tamamının 2023’e kadar bitirilmesi planlanıyor. Ancak yürütülen çalışmalara bakılırsa hedeflenen tarihte tamamlanması zor görünüyor.

SAYIŞTAY, İLGİLİ KURUMLARDA TAŞKIN ÖNLEME DENETİMİ YAPTI

Sayıştay, Türkiye’de DSİ, AFAD, büyükşehir belediyeleri ve ilgili bakanlıkların sorumluluğunda yürütülen taşkın riskinin azaltılmasına yönelik çalışmaları mercek altına aldı. Sayıştay denetçilerinin ilgili kurumlarda yaptığı denetimlerin ardından hazırlanan ‘Taşkın Risk Yönetimi Raporu’, özellikle belediyelerin bu konuda yetki ve sorumluluğu olmasına rağmen sınıfta kaldığını gösteriyor.Yusuf Yavuz

]]>
Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.