15 Ağustos 2014 tarihinde Diyarbakır Anakent Belediye Meclisi kentin tarihi meydanı olan Dağkapı Meydanı'nın adını Şeyh Said Meydanı olarak değiştirmişti. Bu isim değişikliği üzerine zamanın Diyarbakır Anakent Belediyesi Eş Başkanı Gültan Kışanak, büyük acı, travma, katliam ve hukuksuzluklar yaşadıklarını belirterek; “bu kararla büyük bir yüzleşmenin adımını atıyoruz” demişti. Geçtiğimiz günlerde Diyarbakır Anakent Belediyesi’nin, kentte yeni yapılan bulvara “Şeyh Said” adını vermek istemesi tartışmalara yol açtı.
İYİ Parti milletvekili Salim Ensarioğlu, Şeyh Said bulvarı ile ilgili eleştirilere karşı çıkarak, Şeyh Said’e yönelik ithamları şiddetle reddetti. Ardından “bu minvalde daha önce de defalarca dile getirdiğim üzere Şeyh Said gibi büyük değerlere dönüşen Beddiüzzaman Said Nursi ve Seyid Rıza’nın da mezar yerlerinin açıklanması hafıza barışına hizmet edecektir” şeklinde açıklama yaptı.
Bunun üzerine yapılan İYİ Partinin açıklaması şöyle oldu; “İYİ Parti’nin kuruluşundaki temel değerlerini ve bugüne kadar sürdürdüğü siyasi mücadele ve tutumunu yok sayan bu açıklamayı asla kabul etmiyoruz. Milli Mücadelenin ruhuna ve Türkiye Cumhuriyetinin kurucu iradesinin ortaya koyduğu tarihi ve milli gerçeklere aykırı paylaşımını reddediyoruz.” Partisi tarafından disipline verilen Salim Ensarioğlu, İYİ Parti'den istifa etti ve sonra Diyarbakır’da kendi aşiretinden 12.500 kişinin daha istifa ettiği bildirildi.
Cumhuriyet karşıtı fikirleri çok net olan, PKK terör örgütünün çocuk katili başını öven böylelerinin nasıl milletvekili yapıldığı sorgulanmalıdır. Şeyh Said, Said Nursi ve Seyid Rıza gibi cumhuriyet düşmanlarına, hainlere sahip çıkanların bulunduğu ülkemizde, kazıyınca altından daha nelerin ortaya çıkacağı görülecektir. Bugün kendilerini Atatürkçü diye pazarlayanların bazılarının da Seyid Rıza hayranı olduğunu bilmekte yarar vardır. Karanlık insanlarla, güvenilmez gizli hainlerle bir yere varılamayacağı çok açıktır.
CHP’nin yeni genel başkanı da Şeyh Said için hain diyememiş ve isyanın bastırılması sırasında “bazı torunların kalbini acıtıyorsa o acıya saygılı olmak gerekir” diyerek, kendi durumunu özetlemiştir. Türkiye Cumhuriyeti ve Türk ulusunun acısını yok sayarak, bölücü hainlerin yasını tutanların ne Atatürk'ten söz etmeye, ne de Türk halkından oy istemeye hakları yoktur. Atatürk’ün koltuğuna oturanlar, cumhuriyeti yıkmak için dış güçlerle işbirliği yaparak, isyan çıkartan hainleri savunamaz, saygı duyamaz. Türkiye Cumhuriyeti'ne karşı silahlı isyan çıkaran adlarının önünde şeyh ve seyid olan hainler, ülkemizin değeri değildir. Böylelerine saygı duymak Ulusal Kurtuluş Savaşı’na, laik cumhuriyete, çağdaş uygarlığa, Atatürk ilke ve devrimlerine karşıtlıktır.
1923 yılında kurulan Türkiye Cumhuriyeti'ne karşı 1925 yılında silahlı bir isyan başlatan Şeyh Said ve isyancı hainleri bazı şehirleri işgal ettiler, devlet dairelerini bastılar, Mehmetçiği ve bazı kamu görevlilerini şehit ettiler. Şeyh Sait yargılandı ve vatana ihanet suçlamasıyla asıldı.
Atatürk'e ve cumhuriyete düşman olan Said Nursi, risalelerinde Atatürk’e ve silah arkadaşlarına ‘deccal süfyan, mülhid, mürted, habis, firavun, zındık, mason, münafık’ diyerek saldıran bir yobazdır, haindir. Bazı Atatürkçü geçinenlerin yere göğe koyamadığı Seyit Rıza da, 1937 Dersim İsyanında Türk askerini öldürmüş, okulları, köprüleri bombalamıştır ve sonunda ihanet nedeniyle asılmıştır. Bu üç isim Türkiye Cumhuriyeti'nin bir değeri olamaz.
Şeyh Said ve Seyid Rıza’nın dinsel ve etnik ayrılıkçı isyanlarının arkasında İngiliz ve Fransız desteği bulunmaktadır; arşivler ve ortaya çıkan belgelerle bugün daha net anlaşılmaktadır. Şeyh Said isyanı sonucunda Musul’u yitirdiğimiz bilinmektedir. Seyid Rıza’nın isyanıyla Hatay da yitirilmek aşamasına gelmiştir ancak Atatürk’ün büyük gayretleriyle olay lehimize sonuçlandırılmıştır.
Şeyh Said üzerinden başlayan tartışmalarla birlikte Diyarbakır, Batman, Şırnak, Mardin, Van ve Bursa’da bu hainin resminin olduğu pankartlar asılmaya başlandı. Van’da bir binaya “Atamız Şeyh Said’e selam olsun” yazılı pankart asıldı. Bu durumda ülkeyi yönetenlerin derin sessizliğini, muhalefetin tepkisizliğini gelecek adına değerlendirmek gerekir.
31 Mart yerel seçimleri yaklaşırken dünün hainlerini, mağduriyete çevirme planları yapılmaktadır. “Acılara saygılıyız” diyerek net tutum alamayan ulusalcıların da, cumhuriyetçilerin de tarih önünde sorumlu olacaklarını bilmeliyiz. Said Nursi’nin Atatürk’e hakaretlerle dolu paçavra kitaplarını savunacaksınız, kütüphanelere koymakla övüneceksiniz. Diyarbakır’da bir bulvara Şeyh Said’in, Çorum İskilip’te bir hastaneye ve yurda İskilipli Atıf"ın, Tunceli’de bir parka Seyid Rıza’nın adını verip heykellerini dikeceksiniz. Mustafa Kemal Atatürk, bu pislikleri baş tacı edin diye mi bu vatanı kurtardı, iç ve dış hainlerden temizledi? Bu gericiliğe, bu devrim karşıtlığına karşı büyük ve güçlü tepki vermek zorunda olduğumuzu unutmamalıyız. Atatürk’ün gençlerine yakışanı yapmalıyız.
Eşsiz liderimiz Atatürk’ün 30 Ağustos 1925 tarihinde Kastamonu’da yaptığı konuşma ışığımız olsun: “Efendiler ve ey millet, iyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, mensuplar memleketi olamaz. En doğru, en hakiki tarikat, medeniyet tarikatıdır. Medeniyetin emir ve talep ettiğini yapmak insan olmak için yeterlidir.”
Azim ve Karar