Mayıs seçimlerinin ardından yaşadığımız günler maddi ve manevi olarak büyük bir çöküşe doğru savrulmaya başladı. Döviz sürekli artarken, her mala ve hizmete zam yapılmaktadır. Toplumun alım gücü dibe vurmuş, yaşamak çok zorlaşmıştır. Laik eğitim bitirilmiş, ortaçağ karanlığına doğru gidilmektedir. Bunun yanında yargı da adalet yerine, zulüm dağıtmaktadır.
Tele1 Genel Yayın Yönetmeni Merdan Yanardağ, 20 Haziran tarihindeki ‘4 Soru 4 Yanıt’ programında PKK terör örgütünün çocuk katili başı hakkında bazı açıklamalarda bulunmuştu. Programda yaptığı açıklamalar şöyleydi: “Şimdi İmralı’ya baktığımız zaman 70 yaşını geçmiş bir Abdullah Öcalan ve kabul etmek gerekir ki çok uzun süredir, 25 yıldır kesintisiz hapiste ve tecritte olan bir kişiden söz ediyoruz. Türkiye’de en uzun süre yatan siyasi mahkumdur. Normal infaz yasaları geçerli olsa aslında serbest bırakılması gerekiyor. Ev hapsi vs. Abdullah Öcalan’a uygulanan tecritin hukukta hiçbir yeri yoktur. Kaldırılması lazım. Biz görmüyoruz, duymuyoruz, tartışamıyoruz. O izliyor mu, izlemiyor mu bilmiyoruz. Ailesiyle bile görüşemiyor, avukatlarıyla görüşemiyor. Böyle bir infaz düzeni olabilir mi. Abdullah Öcalan hafife alınacak birisi değil. Çok okuyan neredeyse cezaevinde filozof oldu çünkü okumaktan başka bir şey yapmıyor. Siyaseti doğru okuyan, doğru çözümleyen son derece zeki birisidir.”
Terörist başının ailesiyle ve avukatıyla görüştürülmemesi hakkında Merdan Yanardağ haklıdır ancak diğer söylemleri kabul edilir nitelikte değildir; bu sözler toplumda büyük bir tepkiyle karşılandı. Merdan Yanardağ, daha önce de sosyal medyada benzer paylaşımlarda bulunmuştu. Programdaki bu söylemler üzerine 26 Haziran tarihinde İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, Merdan Yanardağ hakkında “suçu ve suçluyu övmek” ve “terör örgütü propagandası yapmak” suçlarından soruşturma başlattı ve sevk edildiği İstanbul 7. Sulh Ceza Hakimliği tarafından tutuklanarak, Silivri Cezaevine gönderildi.
2009 yılındaki açılım sürecinde ve sonrasında AKP'liler, PKK terör örgütünün çocuk katili başını o kadar çok övdüler ancak onlar suçlanmadı. İmralı'ya özel akademisyen avukat gönderip seçim meydanlarında iktidar lehine mektup okutanlar suçlanmadı. Kırmızı bültenle aranan kardeş Öcalan'ı TRT ekranlarına çıkartıp iktidar propagandası yaptıranlar suçlanmadı. Merdan Yanardağ hakkında soruşturma açılabilir ve tutuksuz yargılanabilirdi. Merdan Yanardağ’ın tutuklanması, saray yargısının korku salması olarak açıklanabilir.
Saray yargısı, tutuklu bulunan Hatay Milletvekili Can Atalay’ı serbest bırakmaya yanaşmamaktadır. Tıpkı zamanında Mehmet Haberal ve Mustafa Balbay’a yaptıklarını devam ettirmektedir. Zaten yıllardır ülkemizde bağımsız yargı olduğu söylenemez.
Seçimlerde göz göre göre yapılan yolsuzluklar ortadayken, 17 Nisan 2017 halk oylamasında mühürsüz oylarla rejim değiştirilirken, örgütlü olarak gerekli tepkileri vermeyince, yargının bağımsızlığından söz edilemez. Fetö davasından tutuklu Ankara eski Cumhuriyet Savcısı tarafından iddianamesi yazılan 28 Şubat davasında, haksız yere yaklaşık iki yıldır cezaevinde bulunan komutanlar hakkında da yargı bağımsız değildir. Üstelik bu komutanların adli tıp raporlarıyla belirlenen çeşitli hastalıkları bulunmaktadır. Ülkemizde bunlara benzer daha birçok olay vardır; yargının bağımsız olmadığı yerde adaletten söz edilemez.
CHP genel başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, 27 Haziran günü saat 17 civarında sosyal medyadan yaptığı açıklama ile Merdan Yanardağ’ın tutuklanmasına haklı olarak tepki verdi. Aynı gün saat 20 civarında 28 Şubat davasından tutuklu bulunan Çetin Doğan ile ilgili yine sosyal medyadan ilk kez açıklama yaptı ve “83 yaşında bir kişiye bu zulüm neden yapılır? Neden ısrarla cezaevinde, tek kişilik hücrede tutulur? Buna hangi ahlak, hangi vicdan izin verir” yazdı.
Yaklaşık iki yıldır cezaevinde bulunan Çetin Doğan’ı bugüne kadar hiç görmeyen, hiç ağzına almayan Kemal Kılıçdaroğlu’ndaki bu değişimi, yapılacak CHP kurultayına bağlamak gerekir. Üstelik “hangi ahlak, hangi vicdan” yerine, ‘hangi hukuk, hangi adalet’ söylemi kullanılmalıydı. Bunun yanında sosyal medyadan yazı paylaşmanın ötesinde, tüm milletvekilleriyle Adalet Bakanlığı’nın önüne gidip tepki verilmeli, gündem oluşturup, baskı kurulmalıdır.
21 yıldır ülkemizi yöneten AKP iktidarı, muhalefetin de katkılarıyla her seçimi kazanmış ve ülkemizin üzerine bir karabasan gibi çökmüştür. Mayıs seçiminden sonra bu karabasanın her konuda daha da artacağı görülecektir. Saray yargısıyla, siyasi iktidarı eleştirenlerin üzerine gidilecek, sindirilecek, baskı altına alınacak ve korku imparatorluğu geçerli kılınacaktır.
Bunun için CHP’nin kuruluş değerlerine döneceği yeni bir yönetim ile diğer demokratik kitle örgütleriyle yapılacak güç birliği sayesinde bu çıkmazdan kurtulma umudu bulunmaktadır.
Azim ve Karar, 3 Temmuz 2023.