Doğdukları büyüdükleri topraklarda yaşıyorlar. Ata yadigarı topraklarını gözleri gibi koruyorlar. Onlar bir bakıyor, toprakları bin veriyor. En büyük gurur kaynakları;-Buraların havası var yaaa veremliyi iyi eder o kadar temiz!
-Buranın suları çok saf, eşi benzeri yok.
-Buranın tarihi o kadar eski ki, yerin altından tarih fışkırıyor.
-Bizim başka yerlerde bulunmayan bitkilerimiz var o kadar kıymetli yani…Bu böyle uzar gider.‘’Bir gün bu topraklarınıza zarar vermek isteyen olursa diye sorsanız; ‘’Olur mu hiç bu topraklar çok kıymetli. Devlet koruyor zaten. Üstelik biz ne güne duruyoruz. Kanunu var, cezası var. Atalarımız bu topraklar için kan döktü! Devlet hiç izin verir mi zarar verilmesine? Tapulu topraklarımız bizim. ‘’Yanıtını alırsınız.
Sonra birileri çıkar gelir biz buraya maden ocağı açacağız der. Karşı çıkarlar dur bakalım hemşerim bu topraklar ölür sen ocak açarsan. Ne su kalır burada, ne börtü böcek…Hem profesörler de diyor buralar korunacak topraklar. Doğası çok kıymetli. Üstelik dağ başı mı burası, eşkıya mısınız siz devlet izin vermez ki!Devlete gidiyorlar topraklarımızı, doğamızı, suyumuzu koru diye başvuruyorlar.Mevzuat hazretleri devreye giriyor. Yok öyle bir bakalım inceleyelim dedikleriniz doğru mu. Değerli mi o kadar.Bir kısım akademisyen raporlar hazırlar endemik bitki der, yaban hayatı der, tarihi değerlerden bahseder ve bu topraklar mutlaka koruma altında kalmalı der, der, der…..Sonra bir gün şirket sahibi gelir kazmaya başlar. Dur derler, jandarmaya sığınırlar. Jandarma siz durun bakalım bir rapor almışlar ÇED gerekli değildir diye istedikleri gibi kazarlar!Düşünürler…Kim verir ki bu raporu? Hangi vicdansız bu doğa cinayetine ortak olabilir ki? Ne karşılığında!
Şirket boş durmaz toprağın bağrına bağrına vurur dozeri. Patlatır dinamitleri. Patlatmalar başlar, evlerinin üzerine kayalar yağar. Su kaynakları yok olmaya başlar. Ormanları talan eder, gözleri gibi korudukları ağaçları söküp atarlar.Dur derler karşı çıkar, engel olmaya çalışırlar jandarmayı karşılarında bulurlar. İsyan ettikçe dayak yer hatta tutuklanırlar. Davalar uzadıkça şirketlerin ekmeğine yağ sürülür adeta. Hatta o kadar ileri giderler ki vatandaşı topraklarına sokmazlar!Bu satıra kadar okuduklarınız yıllardır ülkemizin koruma altında olması gereken topraklarında yaşayan insanlarımızın ortak öyküsü.Onlarca haberi hazırlarken derdini anlatan köylülerin hikayelerinin ortak olduğunu gördüm. Senaryo hep aynı.Şirket sahipleri siyasi gücü arkalarına alırlar, engel olacak unsurları etkisiz hale getirip ben ne uğraşayım, köylü uğraşsın beni durdurmaya der ve kazar ha kazar!
Doğanyurt Köyü’nün haberini hazırlarken ÇED Gerekli değildir raporunu okuduğumda sinirden ağladım.Bir yerinde şöyle bir ifade geçiyor.-Kaplumbağaların yola çıkması ihtimaline karşı şoförler uyarılır, gördüklerinde durup yol kenarına alırlar.
Bu ifadeyi akademisyenlik titrini kullanan hocalar yazıyor. Bu sadece bir örnek. Raporu okudukça dehşete düşüyorsunuz. Ve maalesef tüm ÇED Gerekli değildir raporları bu şekilde absürt ifadelerle dolu.
Akıl duvarını zorluyor derler ya tıpkı öyle! Bu ülkenin ekmeğini yiyen, okullarında eğitim alan bazı akademisyenler(!), bu ülkenin bağrına hançer saplayan ele güç veriyor. Akademisyeni, siyasetçisi, hukukçusu kim olursa olsun bu şirketlerin maşası olarak vatana ihanet ediyorlar. Bir de görüp görmeyenler, duyup duymayanlar var tabii…. Vatandaşa yanındayım diyerek sonra sırra kadem basan siyasiler…. Ekranlarda ahkam kesen bu siyasetçiler iş vatandaşın yanında tavır koymaya; sorunlarını kamuoyuna duyurmaya gelince dut yemiş bülbüle dönüyor ne yazık ki!
Bizler sapla samanı ayırıyoruz. Bunu unutmasınlar. İzleyenle çırpınan siyah ve beyaz kadar net ayırt ediliyor!!!Öyle bir çark dönüyor ki ülkemizin bütün doğa harikası yerlerini adeta nokta atışı listeleyip sırayla yok ediyorlar.
Dünyanın dev şirketleri ve ülkedeki hainlerin ortak yapımı bir proje için düğmeye basılmış sanki. Aman ha Türkiye’nin bir nefeslik havası, içecek bir damla suyu kalmayana kadar durmak yok!
Toprağını doğasını korumaya çalışan köylüler, karşılarında doğayı korumak için yazılmış kanunları ters yüzü edip etrafından dolaşarak köylüye karşı kullanan bürokratlar hukukçular, akademisyenler...
Hatta vatandaşın can ve mal güvenliğini sağlamakla yükümlü bir jandarma karakol komutanı tapulu tarlasını korumaya çalışan bir vatandaşa -Bu k.çı kırık topraklar için mi yaygara koparıyorsunuz diyerek, vatandaşa karşı X şirketin yanında yer alacak kadar gözünü karartmıştır.
Diğer tarafta yasaları emsal göstererek köylüye destek veren akademisyen, siyasetçi, hukukçular. Aynı yasalarla göğüs göğüse çarpışıyorlar adeta!
Bu doğa katliamlarına göz yuman onay veren yetkililer bulundukları makamlara kanunları uygulamak, bu tür olumsuzluklarda vatandaşın mal ve can güveliğini korumak hem de ata mirası bu topraklara zarar verenlere dur demek için geldiklerini hatırlamalılar.
Ülkemizin üzerine kara bir bulut gibi çöken bu kara ellere geçit veren siyasetçi, akademisyen, bürokrat her kim varsa bilmeliler ki şimdi yanlarında durdukları, çıkarları uğruna göz yumdukları bu talanın hesabını bir gün mutlaka verecekler. Tek dileğim bu talanda payı olanlar yaşattıklarını yaşamadan, hesabını vermeden ölmesin.Son söz: -Üstelik dağ başı mı burası, eşkıya mısınız siz? Devlet izin vermez ki!
]]>