Kendi ülkesinde ağır insan hakları ihlallerine ve işkenceye uğrama tehlikesi altında olduğu için ülkesinden ayrılan kişilere mülteci adı verilmektedir. Sığınmacı ise ülkesinden ayrılmış olan, zulüm ve ağır insan hakları ihlallerinden korunmak için başka bir ülkeye sığınan, ancak hukuki anlamda henüz mülteci olarak kabul edilmeyen ve sığınma başvurusunun sonucunu bekleyen kişidir. Göçmen, maddi durumunu iyileştirmek ve gelecekten beklentilerini arttırmak için başka bir ülkeye göç eden kişidir. Göçmen, ülkesinde zulme uğrayacağından değil, eğitim ve çalışma gibi nedenlerle ayrılan kişiler olarak nitelendirilebilir.
İlk olarak 28 Nisan 2011 tarihinden başlayarak ülkemize gelen ve bugün sayıları tam olarak bilinemeyen Suriyeliler, Türk hükümeti tarafından geçici koruma kapsamına alınmıştır. Geçici koruma, ülkesinden ayrılmaya zorlanan, ayrıldığı ülkeye geri dönemeyen, acil ve geçici koruma bulmak amacıyla kitlesel olarak başka ülkelere giden yabancılara verilen haktır.
Kendi ülkelerinden kaçarak, bizim ülkemize sığınan Suriyeliler, dini bayramlarda kendi ülkelerine ziyarete gitmektedirler. Bunun anlamı şudur; demek ülkelerinden zorunlu olarak ayrılmamışlar, ülkemize karşı düzenlenen emperyalist oyunların bir parçası olarak gönderilmişlerdir. Benzer şekilde Afganlar ve diğer İslam ülkelerinden de gelenler vardır. Bunlara sağlık ve eğitim olmak üzere birçok hizmetler bedava sunulmaktadır, maddi destek sağlanmaktadır ve vergi vermeden işyeri açmaktadırlar. Ayrıca ucuz iş gücü olarak da çalıştırılmaktadırlar. Suriyelilerin ülkemizde kalmaları için AB ve ABD’nin para verdiği göz önüne alınırsa, amaç; ülkemizin demografik yapısının değiştirilerek, bölünmeye doğru gidilmesine olanak sağlamaktır.
Dünya Mülteciler Günü’nde 20 Haziran 2016 tarihinde CHP Göç ve Göçmen Sorunları İnceleme Komisyonu’nun hazırladığı “Sınırlar Arasında İnsanlık Dramından İnsanlık Sınavına” adlı raporun tanıtımı için basın açıklaması yapılmıştı. CHP milletvekilleri Veli Ağbaba, Zeynep Altıok, Mustafa Balbay, Nurettin Demir, Selina Doğan, Muharrem Erkek, Özcan Purçu, Sezgin Tanrıkulu ve Elif Doğan Türkmen’in imzalarının bulunduğu raporu Veli Ağbaba sunmuş ve şunu söylemişti; “ülkemizde, ilk aşamada misafir olarak kabul edilen ama daha sonra geçici koruma statüsü verilen Suriyeli sığınmacıların Türkiye'de kalıcı oldukları kabul edilmeli ve mülteci statüsü verilerek entegre edilmeli.” Daha sonra CHP’nin bu konudaki fikri değişti ve Suriyelilerin ülkelerine gönderilmesi üzerine politika oluşturuldu. Ancak şimdi gelinen noktada bu konudaki fikirlerinin tekrar değiştiği görülmektedir.
22 Nisan 2024 Pazartesi günü bir televizyon kalanlıda konuşan CHP Genel Başkan Yardımcısı Gökhan Zeybek Afyonkarahisar Belediye Başkanı Burcu Köksal'ın ve Bolu Belediye Başkanı Tanju Özcan'ın Arapça tabelaları kaldırtması, Suriyeli esnafların dükkânlarını mühürlemesi gibi olayların CHP'nin genel politikası olmadığını vurgulayarak, konuyla ilgili partili belediyelerin bilgilendirildiğini söyledi. Ardından sözlerini şöyle sürdürdü; “özellikle Güneydoğu ve Akdeniz’de kendisini Arap olarak tanımlayan, farklı şehirlerde yaşayan insanlarımız var. İkincisi, Arapça ülkemizde toplumun büyük bir bölümünde Kuran dili olarak biliniyor. Kuranı Kerim’in Arapça yazılmasından dolayı o alfabeye karşı diğer dillere göre daha farklı bir anlam veriliyor. O nedenle de belediye başkanlarımızın özellikle Arapça tabela, pankart veya yazı konusunda olabildiğince dikkatli davranmasını istedik.”
Ülkemizde hiç kimse sığınmacıları düşman olarak görmüyor. Ancak Kuran dili diye Arapçaya kutsallık yüklemek ve ayrıcalıklı davranmak CHP’nin görevi ve işlevi değildir. CHP’li belediyelerin Arapça levhaları kaldırmasından rahatsızlık duyan ve Arapça dilini güzelleyen Gökhan Zeybek'in söyledikleri tepki topladı. Milyonlarca Suriyeli ve Afganlı gibi yabancılar ülkeye sokulduğu için Arapçayı kutsal görenlerin unutmaması gereken bir şey var: Milletleri millet yapan unsur bayrağı ve dilidir. Arapçayı Kuran dili diyerek kutsayan ve saygı duyulması gerektiğini bildiren Gökhan Zeybek, Türkiye Cumhuriyeti’nin laik bir ülke olduğunu unutmuştur. Türkiye Cumhuriyetinin resmi dili Türkçe'dir. Türkçe dışındaki tüm tabelalar kaldırılmalıdır. Ne yazık ki CHP yöneticilerinin ulus devletten, üniter devletten haberinin olmadığı anlaşılmaktadır. Hiçbirinin Atatürk'ün Nutuk'unu bile okumadıkları belli olmaktadır.
Yurttaşların oy vererek birinci parti yaptıkları CHP, özellikle Kemal Kılıçdaroğlu ile son 13 yılda kuruluş ilkelerinden uzaklaşmış ve gittikçe AKP'ye benzetilmiştir. Diyanet Akademisine, Kuran kurslarına onay veren CHP, yurttaşlar arasında güven bunalımı yaratmıştır. Hiç bir ülkede İncil kursu yoktur, çünkü İncil’i herkes kendi dilinde okuyup, anlar; Almanlar Almanca okur, İngilizler İngilizce okur, İspanyollar İspanyolca okur. Ancak bizde Kuran kursu vardır ve amaçları çok farklıdır, değişiktir.
Değişim diyerek yola çıkanların da bir farkları olmadığı görülmektedir. Laikliğe aykırı yapılanmalara onay veren, ülkemize çok büyük maddi, manevi yük getiren Suriyelilere karşı yanlış politika izleyen CHP, kimliğini yitirmek üzeredir. Çare, kuruluş ayarlarına dönmektir.
Azim ve Karar