32 yıl önce 1991 yılında DYP-SHP koalisyon hükümetinin DYP’li devlet bakanı Ekrem Ceyhun; “Biz devletin emrinde din değil, dinin emrinde devlet istiyoruz” demişti ve bu söyleme SHP yöneticileri başta olmak üzere hiç kimse ses çıkarmamış, tepki vermemişti.
28 yıl önce 1 Ağustos 1995 tarihinde Cumhuriyet Gazetesi’nde yayınlanan “Suskunluk Nereye Kadar?” adlı yazım şöyle bitiyordu: “1995 Türkiye‘sinde devlet memurlarına Cuma namazı izni verilmesi gündemde. Sonra herkesin ‘inancı doğrultusunda’ giyinmesi gündeme gelecek. Daha sonra Cuma gününün resmi tatil ilan edilmesi gündeme gelecek. Kemalist devrimlere yürekten bağlı, laik, demokratik ve çağdaş bir Türkiye özlemi duyan insanlarımız; acaba Mustafa Kemal bütün bu olanları görseydi, yine de Samsun’a çıkar mıydı?”
2016 yılında dönemin başbakanı Ahmet Davutoğlu’nun imzasıyla ‘Cuma izni ile ilgili başbakanlık genelgesi’ yayınlandı. Genelgenin amacı cuma günleri öğle tatilinin ibadet hürriyetini engellemeyecek şekilde kullanılabilmesine olanak sağlamaktı. Ancak bu genelge yürürlükteki anayasaya aykırıydı. Üstelik cuma namazına göre mesai düzenlemesi yetkisi başbakanlıkta değil, bakanlar kurulundaydı.
Bu genelgenin iptali için Danıştay’a başvuru yapıldı. Ardından Anayasa Mahkemesi’ne gidildi ama her ikisi de ret kararı verdi. Böylece inanç özgürlüğü adı altında, laik hukuk sisteminin delinmesine göz yumuldu. Konu AİHM’e de taşındı.
Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından 4 Ağustos 2023 günü cuma namazı öncesinde verilen öğütteki (hutbe) söylem ilginçtir: “İşyerlerimizdeki mesai saatlerini, okullarımızdaki ders programlarını cuma namazının vaktine göre düzenleyelim.” Bu söylem ile Diyanet İşleri Başkanlığı, kendi kuruluş amaçlarının dışına çıkmıştır. Bu söylemdeki amaç devlet yönetiminin ve hukuk sisteminin, dini kurallarla belirlenmesinin istenmesidir.
Mesai ve ders saatlerinin cuma namazına göre düzenlenmesini isteyen diyanetin cuma söylemine karşı çıkanlara, Diyanet İşleri Başkanı “laikçi yobazlar” deme küstahlığını ve hadsizliğini de göstermiştir. Bunların hesabının mutlaka sorulacağı günler de gelecektir.
Ankara Melike Hatun Camisi’nin imamı Halil Konakçı, Hatay’ın Fransa’da kalmasını savunmuş ve Fransız işgalinde yapılmayan zulmün, Cumhuriyet döneminde yapıldığını öne sürerek şöyle demiştir: “Hatay Türk toprağı değildir. Hatay Arap toprağıdır. Fransa’nın kontrolündeyken daha iyi bir seviyedeymiş. Hatay Türk topraklarına katıldıktan sonra ezanlar yasaklandı.” Hakkında göstermelik soruşturma açılan bu imam, yakında terfi ettirilir.
Diyanet İşleri Başkanlığı, ülkemizdeki bütün dinleri ve mezhepleri kucaklamak anlayışıyla kurulmuştur. Ancak günümüzde cumhuriyet ve laiklik düşmanları ile doldurularak, kabuk değiştirmiş, tek bir dinin ve mezhebin sözcüsü konumuna gelmiştir. Bütçeden en büyük payı alan kamu kurumlarının başında gelen Diyanet İşleri Başkanlığı, bu olanağı cumhuriyete ve laikliğe karşı kullanmaya başlamıştır. Diyanet İşleri Başkanlığı, topluma sevgiyi ve hoşgörüyü aşılamak, insanları birleştirici ve bütünleştirici olmaya çalıştırmak yerine, bölücü, ayrıştırıcı, Atatürk ve cumhuriyet düşmanı, laiklik karşıtı bir konuma gelmiştir.
Bunların yanında laik bir ülkede, laiklikle ve ahlaki değerlerle bağdaşmayan konularda “fetva” adı altında görüş açıklamaları da asla kabul edilemez. Dünyevi işlerde din adına görüş açıklaması, laik hukuka saldırıdır ve ayrıca da suçtur. Çocuk ve kadın tecavüzleri ile ölümlerine sessiz kalan, her türlü sapıklık ve sapkınlığa ses çıkarmayan, yolsuzlukları, rüşvetleri, hırsızlıkları, vurgunları, hukuksuzlukları, savurganlıkları, talanları, yalanları, görmezden gelen bir Diyanet İşleri Başkanlığı, olmaz olsun...
Siyasal İslamın ülkemizi ne duruma getirdiğini görmeyenler, hilafet çağrılarını duymayanlar, laiklikle bağdaşmayan uygulamalar için sessiz kalanlar, daha neyi beklemektedir? Cumhuriyetin değerlerine ve kazanımlarına sahip çıkmayan muhalefet, bütün bu yaşananlara tepki vermemektedir. Özellikle CHP, sessiz kalarak gizli destek vermiş olmuyor mu? Altı ilkesinden biri laiklik olan CHP yönetimi “bize dinsiz derler” kaygısıyla bu konularda sessizliğe bürünmüş, hiçbir adım atmamıştır. Genel başkanları “laiklik tehlikede değildir” derse, onun seçtiklerinin de sessiz kalmaları normal sayılır.
Millet ittifakı adı verilen altılı ganyanın ‘Ortak Politikalar Mutabakat Metni’ bildirisinde laiklik mücadelesine hiç yer verilmemesi, bu ittifakın ülkemizin en önemli sorunu olan dinci gericiliğe karşı teslimiyetlerini ortaya koymaktaydı. Bunu zamanında söyleyenlere, yazanlara “ak trol” diyenler, devrim karşıtlığı yolunu açan sahte muhalefetin aydınımsı insan taklitleridir.
Bugün ülkemizde laiklik konusuna sahip çıkan, benimseyen, laiklik mücadelesini ısrarla sürdüren ve laiklik dışı uygulamaları yargıya taşıyan Halkın Kurtuluş Partisi vardır ama TBMM’de temsilcisi yoktur. Bunun yanında bazı demokratik kitle örgütleri de vardır ama bir araya gelemedikleri için sesleri çok duyulmamaktadır.
Bu arada Ankara Beşevler semtinde Anıtkabir’in çok yakınında eğitim bölgesi olan bir yer, ibadet bölgesine çevrilerek cami yapımı için karar alındı. Daha önce iki kez mahkeme tarafından “eğitim alanı, ibadet alanına çevrilemez” gerekçesiyle durdurulan bu proje, Ankara Anakent Belediye meclisinin Haziran 2023 tarihindeki toplantısında oybirliğiyle kabul edildi. Ülkemizde yaklaşık 90.000 cami varken, öncelikle okula gereksinim varken, yeni cami yapımı için onay vermek ihanettir. Üstelik bu ihanete CHP’nin de ortak olması, ülkemizin geleceği adına büyük bir trajedidir.
Laiklik, devlet ve toplum düzeninin akıl ve bilime dayandırılmasıdır. Laiklik, devletin ve toplumun dini kurallardan arınmasıdır. Laiklik, aklın sorgulanmasıdır. Bu sorgulamayı yapamayanlar ülkemizin bugün getirildiği durumun baş sorumluları arasındadır. Cumhuriyetimizin yüzüncü yılında laikliğe sahip çıkamayıp, ülkemizi siyasal İslamcı bir iktidarın yönetmesinin utancı hepimizdedir.
Azim ve Karar, 21 Ağustos 2023.