“Yapmak gücünde olmadığımız işleri uyuşturucu, oyalayıcı sözlerle yaparız diyerek
millete karşı gündelik siyaset takip etmek, ilkemiz değildir. (1931)”
Gazi Mustafa Kemal Atatürk
Siyasi partiler demokratik hayatın vaz geçilmez unsurlarıdır. Çünkü siyasi partiler toplumun farklı katmanlarını temsil eden yapılardır.
İçinde bulunduğumuz süreçte ülkemiz derin bir siyasi boşluğun içine sürüklenmiştir. Süreçte yaşanan planlı amaçlı değişimler siyasi partileri de değiştirmiştir.
Nasıl mı?
Sistemde mevcut partiler seçmen odaklı bir yapıya evrilmiştir. Yani partiler, Alman siyaset bilimci Otto Kircheimer’in ‘catch-all party’ olarak adlandırdığı ‘herkeslik
partiler’e dönüşmüştür (‘Catch-all party’ ile ilgili geniş bilgi 12 Temmuz 2023 tarihli ‘Herkeslik Partiler’ başlıklı köşe yazımda mevcuttur).
Fransız siyaset bilimci Maurice Duverger “Siyasal Partiler” adlı kitabında, siyasal partileri kitle-kadro partileri diye ikiye ayırmıştır. Duverger’e göre kitle-kadro partileri arasındaki ayırım partilerin yapılarından kaynaklanmaktadır. O kitle-kadro partilerinin özelliklerini aşağıdaki gibi belirtmiştir.
Kitle Partileri: Kitle partilerinde üyeler seçmenlere önderlik ederler. Partinin mali yapısı üyelik aidatlarıdır. Bu yapıda geleceğin yöneticileri ve adayları üyeler arasından seçilir. Bu nedenle parti içi eğitimler çok önemlidir. Bu partilerde görev ve yetkiler açıkça tanımlanarak hiyerarşik bir örgütlenme yapısı söz konusudur. Üyeler karar alma süreçlerine katılırlar.
Özetle kitle partileri üyeler aracılığıyla programları, ilkeleri etrafında kitleleri örgütleyen partilerdir.
Kadro Partileri: Kadro partilerinde geleceğin yöneticilerini yetiştirme sorunu yoktur. Yani kadro partilerinde prestijli, servet sahibi ve uzman kişiler bir araya getirilir. Partilerin örgüt yapıları zayıftır. Lider ve etrafındaki merkez teşkilatının etkinliği fazladır. Taşra teşkilatı üye sayısı, örgütlenme ve etkinlik bakımından zayıftır. Mali bakımdan kaynak bağışlardır.
Özetlemek gerekirse kadro partileri daha çok seçim zamanlarında etkin hale gelirler ve seçim kazanmaya odaklı partilerdir.
Teknolojik gelişmelerin etkisiyle değişen dünya düzeni propaganda yöntemlerini de değiştirmiştir. Yeni yapıda siyaset ile halk arasındaki bağ kopmuştur. Birbirine benzeyen söylemlerin oluşturduğu güvensizlik halkı siyasetten uzaklaştırmış, dolayısıyla kararsız seçmen sayısı artmıştır. Program ve ilkelere bağlılık arka plana itilmiş gündelik siyasetle seçmenin konsolidasyonu amaçlanmıştır. Bunun doğal sonucu olarak muhalefetin gücü azalmış, siyasi yelpazenin en uçlarındaki partiler arası üye transferleri artmıştır.
Çok tanıdık değil mi?
Devam edelim.
Bu Benzeşmenin Sakıncaları Nelerdir?
Toplumun ortak hedefe yönelten bir kütle değil de küçük küçük topluluklardan oluşan bir yapı olarak değerlendirilmesi toplumu etnisiteye/milliyete, dinsel cemaatlere, cinsiyetlere ve benzeri farklılıklara ayırmıştır.
Bu durum ayrışmalara, çatışmalara ve bölünmelere gebedir. İçinde bulunduğumuz süreçte asıl büyük tehlike de budur.
Peki, bu yapının kazananları kim/kimlerdir?
Emperyalizm ve işbirlikçileri!
Çünkü böyle bir tabloda emperyalizm ulus devletleri bölüp, küçük lokmalara ayırma hedefine çok yaklaşmış olduğunu bilir ve işbirlikçilerini harekete geçirir. Böyle bir yapı aynı zamanda demokrasiden uzaklaşmaya ve otokratikleşmeye mahkûmdur. Çünkü egemenliği elinde bulunduran erk, seçmen kaybetme korkusu olan muhalefet partilerini kolaylıkla baskılayabildiğinin de farkındadır.
2023 seçimlerini yeniden kazanan iktidarın yeni anayasa çıkışı ve devamında yandaş gazetecilerin ümmet çağrısı birbiriyle bağlantılıdır ve önceden belirlenmiş amaçlı, planlı süreçlerin devamıdır.
Peki, yapılması gerekenler nelerdir?
Parti programlarına, ilkelerine sıkı sıkıya bağlı kalınmalı, toplum ortak bir hedefe yönlendirilmeli ve o hedef ulus benliğini, bütünlüğünü güçlendirmelidir. Sorunların çözümünde parti programlarının güçlü yönleri ve proje tabanlı çalışmalar öne çıkarılmalıdır.
Güçlü bir üyelik sistemi kurulmalı, görev ve yetkiler açıkça tanımlanmalı sağlam bir örgüt yapısı oluşturulmalıdır.
Lider günü birlik söylemlerden kaçınmalı, sağlam, doğru ve gerçekleştirilebilir söylemler geliştirmelidir. Üyelerin parti politikalarına uymayan söylem ve eylemlerine izi verilmemeli.
Tutarlılık esas alınmalıdır.
Parti içi eğitimlerin sürekliliği sağlanmalı ve halk ile parti arasındaki bağ güçlendirilmelidir.
Parti içi demokrasi kanalları açık olmalı, yatay iletişim ağları ile üyelerin karar alma süreçlerine katılımı sağlanmalıdır.
Özetle partiler kendilerini tanımlayıp konumlandırmalıdırlar.
Nitekim büyük önderimiz Mustafa Kemal Atatürk’ün başlangıçta aldığım sözü gündelik siyasetin ilkesiz olduğu yönündedir.
Ben olması gerekenleri anlatmaya çalıştım. Olanların siyaseti taşıdığı boşluk derinleşmesini sürdürmektedir. Bu yapının oluşturduğu bulanıklıktan yararlananlar
amaçlarına adım adım ilerlemektedirler.