“Düşünmeden öğrenmek kaybedilmiş bir çabadır.”
MONTAIGNE
Bugünkü yazıma yaşadığım bir olayla başlamak istiyorum. Millî Eğitim Bakanlığı merkez
teşkilatında görevli olduğum yıllarda Trabzon’da Karadeniz ve Doğu Anadolu Bölgeleri
Yatılı İlköğretim Bölge Okulları eğitim yöneticileri için planladığımız bir seminere eğitim
görevlisi olarak katılmak üzere ekip arkadaşlarımla Ankara’dan yola çıktık.
Trabzon havaalanında uçaktan indik. Valizlerimizi alıp çıkış kapılarına yöneldik. Büyük bir
koridorda belirli aralıklarla üç adet çıkış kapısı vardı. Ancak bir tuhaflık vardı. İnsanlar en
uzak kapıdan çıkıyorlardı. Diğer iki kapının önünde birer güvenlik görevlisi bulunuyordu.
Merakla bana en yakın kapıya yöneldim görevliye:
“Bu iki kapı arızalı mı?” diye sordum.
Görevli:
“Hayır, efendim.” dedi.
Kapıya doğru yürümeyi sürdürdüm. On-on beş adım sonra arkama baktım. İnsanlar benim
arkamdaydı artık…
Hepinizin ‘sürü psikolojisi’ dediğinizi duyar gibiyim. Bu ve benzeri olaylarda düşünce şudur:
“Eğer bu kadar insan o yöne gidiyorsa vardır bir bildikleri!”
Oysa takipler bir kişiyle başlar. Gidilen yol doğruysa herkes amacına erişir, yanlışsa hiç
kimse sorumluluğu üzerine almaz.
Aslında bu ve benzeri davranışlar ezbere eğitimin sonucudur. Ezbere eğitim bağımsız iş
yapabilme becerisini engeller çünkü birey özgüven geliştiremez.
Ezberci eğitimde tekrarlar vardır. Okunanın, yazılanın tekrarlanması, doğru olarak
gösterilen davranışların tekrarlanması, yanlış olduğuna inanılan davranışın
yasaklanması vardır.
Oysa her koşulda düşünebilmek insanın diğerlerinden farkını ortaya koyar. Geleneksel
eğitimle öğrenci merkezli eğitimin farkı da budur. Bilgili insan çok şeyi ezberleyen ve
tekrarlayan insan değil, bilgiye ulaşma yolarını bilen insandır.
Geleneksel eğitim. Bireyin davranışlarını kendi yaşantısı yoluyla kasıtlı olarak istendik
davranışa dönüştürme sürecidir. Yani okul öğrencilere önceden belirli amaçlara uygun
davranışların kazandırıldığı, ya da uygun olmayan davranışların kaldırıldığı yaşantılar
hazırlayıp sunan bir sistemdir.
Öğrenme odaklı eğitim kişinin kendini tanımasını esas alır. Bu yüzden kişinin kendi
yeteneklerinin sınırları içinde gelişimini sağlayarak amaçlı, planlı ve bilinçli bir yaşantı
oluşturmasını sağlar. Yapılması gereken öğrenciyi öğrenmenin etkin bir ortağı yapıp
öğrenmeyi kolaylaştırmaktır.
Geleneksel eğitimde kaynaklar sınırlıdır. Ders kitapları basılır ve dağıtılır. Öğrenme odaklı
eğitimde ise bilginin değişik kaynaklardan edinilmesi esastır.
Geleneksel eğitim başarı odaklı anlayışı benimser. Kademeler arası geçişlerde öğrenciler
önlerine konulan tek tip sınavlarla değerlendirilir. Bu sistemde ezberi iyi olanlar başarılı
kabul edilir. Okul ve ailenin odaklandığı konu da budur. Acımasız bir rekabet ortamında
çocuğun ve velinin üzerinde müthiş bir baskı vardır. Sonuçta çocuk aynı kabul edildiği grupla
birlikte bir derecelendirme sınavına alınır, sınavın sonucuna göre geleceği belirlenir.
Eğitim sistemindeki bu çelişkiyi hayvanlar üzerinden bir örnekle somutlaştıralım.
Farklı hayvanların katıldığı bir yarışma düzenlenir ve yarışmada hayvanların belirlenmiş bir
ağaca tırmanmaları istenir.
Balık içinde bulunduğu su dolu fanusta şaşkınlık içindedir.
Kedi ağaca tırmanabilme becerisi olduğu için kendini şanslı görmektedir.
Fil kocaman cüssesiyle ağaca nasıl tırmanacağını düşünmektedir.
Koyununun ne yapması gerektiği konusunda hiçbir fikri yoktur.
Maymunun rahat tavır ve davranışları dikkat çekmektedir.
Kargaysa tünediği küçük bir çalılığın üzerinden olanları izlemekte ve kıs kıs gülmektedir,
içinden: “Boşuna zaman kaybediyorlar, yarışmanın sonucu belli!” diye düşünmektedir.
Gerçek bu kadar açıktır aslında. Eğitim sistemleri ortalama insan yetiştirme anlayışından
vazgeçmeli ve farklılıkları dikkate alabilmelidir.
Yapay zekâ ve sanal gerçeklik teknolojileri değerlendirildiğinde amaç; çocuğun kendisini ve
hayatı keşfetmesi olmalı, bilgiyi pratiğe uyarlayabilmek, hayatın ve değişen koşulların
katılımcı bir ortağı olabilmek, değişim ve dönüştüm gücünü kendisinde bulabilmesi olmalıdır.
2023-2024 eğitim öğretim yılı yarın başlıyor.
Çocuklarımız düşünerek öğrenmek, sorularla yeni buluşlara ulaşmaktan çok uzak.
Gazi Mustafa Kemal Atatürk ile bitirelim:
“Gerçek kurtuluş ancak cehaletin ortadan kaldırılmasıyla olur. Cehalet kaldırılmadıkça
toplum yerinde kalıyor demektir; yerinde duran bir şey ise geriye gidiyor demektir.”