Değerli Okurlar,
Bir önceki yazım “Kayıp Kuşaklar” başlığını taşıyordu. Yazımda eğitimin geriye çekiliş süreçlerini bir parça anlatmaya çalışmıştım. Bir parça diyorum çünkü eğitimin geriye çekiliş süreçlerini bir köşe yazısına sığdırmak olanaksız. Kaldı ki ülkemizde bu süreç son sürat devam ediyor.
Anımsayalım 2012 yılında Başbakan Erdoğan partisinin gençlik kongresinde yaptığı konuşmada kutuplaştırıcı, ayrıştırıcı ve hepsinden önemlisi cemaatler koalisyonuna göz kırpan “dindar ve kindar nesil” ifadelerini kullanmıştı.
Kime karşı kindar bir nesil?
Kendi gibi düşünmeyenlere mi, ya da dindar olmayanlara mı?
Peki kime göre dindar, dindarlığın tanımı birilerinin kafasındaki din midir?
Sorular çok. 4+4+4 ile eğitim sistemine atılan neşter sonrasında çok yol alındı ve bütçe görüşmeleri sürecinde Milli Eğitim Bakanı TBMM’de yaptığı konuşmada:“sizin ‘tarikat ve cemaat’ dediğiniz bizim ‘STK’ dediğimiz yapılarla toplasanız 10 protokolümüz var. Onlarla protokol yapmaya devam edeceğiz. Çünkü onlar çocukların dağa çıkmasını engelliyor.”noktasına kadar geldi.
Bakan konuşmasıyla bir yandan tarikat ve cemaatlerle protokol yaptıklarını itiraf ederek laikliğe meydan okuyor bir yandan da tarikat ve cemaatlerle yapılan protokollerin sayılarını az göstermeye çalışıyordu.
Neden acaba?
Bir şeyin az ya da çok olması onun var olduğu gerçeğini ortadan kaldırır mı?
Kaldı ki durum hiç de öyle değil. Çünkü bakanın ‘STK’ dediklerimiz dedikleri ile il/ilçe Milli Eğitim Müdürlükleri (MEM) tarafından yapılan sayısız protokol var. Bu konuda imzalanan protokol fotoğraflarıyla dolu il/ilçe MEM’lerin sayfaları… DolayısıylaMillî Eğitim Bakanlığı’nın eğitim alanına girenlerin sayısı sürekli çoğalıyor. İl/İlçe MEM’lerin müftülüklerleimzaladıkları ve devam eden protokoller var.
Diyanet İşleri Başkanı Diyanet TV’de katıldığı ‘İyilik Saati’ programında2023 yaz Kur-an kurslarında 3 milyona yakın öğrenciye eğitim verdiklerini, kış Kur’an kurslarının ise MEB’e bağlı okullar ile birlikte 11 Eylül’de başladığını, 8 ay boyunca devam edeceğini söylemesi akla çocuklarımız okula mı,yoksa Kur’an kursuna mı gidiyor? Sorusunu getiriyor. Yoksa ikisi birleşti de mi haberimiz mi yok? Bir önceki yazımda bahsettiğim kesintisiz eğitim ilkesinin kaldırılmasının sonucudur yaşadığımız bu sonuç.
Gelelim işin yasal boyutuna bütün bu uygulamalar anayasanın laiklik ilkesini, Tevhidi Tedrisat Kanunu ve Milli Eğitim Temel Kanunu’na aykırıdır.
Şimdi laik ve bilimsel eğitimden yana ülkemde bulunan bütün yapılara sesleniyorum.
Artık yeter!
Eğitimdeki bu geriye çekilme süreci bir an önce durdurulmalıdır. Daha fazla çocuğumuz tarikat ve cemaatlerin eline geçmeden, daha fazla çocuğumuzun özgür düşünme yetisi elinden alınmadan ve ülkemiz daha fazla geriye çekilmeden bu gidişe dur denilmelidir.
Cumhuriyetimizin 100. Yılındayız ve karşı devrimin adımları hız kesmeden devam ediyor. Ülkeyi bu noktaya taşıyan karşı devrim güçleri bunca yol alırken oy kaybı ve benzeri sebeplerle susanlar ve bugün halen cılız seslerle, esastan uzak açıklamalarda bulunanlara soruyorum:Tehlikenin farkında mısınız?
Bütün toplumsal dinamiklerin el değiştirdiği 22 yıllık iktidarın olduğu bir ülkede halen seçimle sandıkla iktidar olabileceğinizi mi düşünüyorsunuz? Ulus devletimiz hızla ümmet ve biat toplumuna sürüklenirken,aynı şeyleri yapıp farklı sonuç alamayacağınızı görebilmek için daha kaç seçim kaybetmeniz gerekecek?
Gelişmenin ilerlemenin tek yolu eğitimdir.Yolu görmek, yolda yürümek ve yol olmak eğitimle mümkündür. Bunu bir de büyük önderimiz, başöğretmenimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün sözleriyle aktaralım: “Efendiler, dünyada her şey için, medeniyet için, maneviyat için, hayat için, başarı için en hakiki yol gösterici ilimdir, fendir. İlim ve fenin haricinde yol gösterici aramak aymazlıktır, sapkınlıktır, cehalettir.”
Meğer bizim okullarımızda verilen eğitim ile çocuklarımız dağa çıkıyormuş. Hani bir zamanlar iktidarlarının görüşmeler yaptıkları DAĞ’a!…
İyi de sormazlar mı adama?
Siz nerede yetiştiniz diye? …