Sizden Gelenler
Köşe Yazarı
Sizden Gelenler
 

Hakan Dedeoğlu: Trakya halkı ölüyor

TEMA Vakfı Gönüllüsü Hakan Dedeoğlu, Ulusal ve Yerel basında son günlerde yer alan çevre kirliliği haberleri ile ilgili olarak çok önemli ve çarpıcı açıklamalarda bulundu. Dedeoğlu, yaptığı açıklamada; “Kanser hastaları ölümden uzak durabilmek için mücadelelerine her yeni günde, yeniden başlamaktalar. Edirne’de Trakya Üniversitesi, İstanbul’da ise Çapa ve Cerrahpaşa’da hastalıklarına çare aramaktalar. Parası ve imkanı olan mücadelesine devam ederken, parası ve desteği olmayanlar ne yazık ki mücadeleyi sürdürememekteler. Sanıyorum bu yaşananları da bazı yöneticiler “kader” diye niteleyeceklerdir; ancak bizler bunu kabul edemeyiz. Tüm bu yaşananların sebebi açıktır: Genel ve yerel iktidarların sorumsuz tavrı ve çoğunluğun sessiz kalışı. Bölgemizdeki sorunlar apaçık ortadayken, 'Ergene Nehri’nin suyuyla yetişen ürünler kanser yapıyor' diyen sorumluluk duygusu sahibi bir doktor geçen hafta Edirne Valisi tarafından görevinden alındı! Neden sonra, Edirne Valisi Şahin, görevden uzaklaştırdığı Dr. Tucer’i görevine iade ederken, etmek durumunda kalırken- görevden uzaklaştırmaya kansere ilişkin açıklamanın değil, açıklamanın izinsiz ve bilimselliği kanıtlanmamış verilere dayandırılarak yapılmasının yol açtığını ifade etti. Ergene ve Meriç sularıyla sulanan ürünlerde kimyasal atık maddelere rastlandığı yıllardan beri bölgede yapılan akademik çalışmalarla birçok kez kanıtlandı. Bu gerçek bir yana, Trakyalılar olarak, aslında Vali Bey’e teşekkür borçluyuz. Doktor Tucer’in görevini yapmasına müdahale ederek Ergene’nin yıllardan beri artarak devam eden sorununun gündeme gelmesini sağladı! Daha sonra baktı ki olay değişik ve müfettiş raporu farklı geri adım attı ve doktoru tekrar görevine iade etti. Bundan sonra, Vali Bey’in gelişmelerin tüm safhalarıyla ilgilenmesi ve bu konuda gösterdikleri duyarlılığı her yönüyle devam ettirmesi ve görev sorumluluğu yerine getirerek halkın sorumlarını dikkate alması şart olmuştur. Çünkü kamu görevlisinin sorumluluğu sorunların takipçisi olmaktır, sorunları takip edenleri sindirmeye çalışmak olmamalıdır. Gerçeklerden kaçarak kurtulamayız. Ertelemek de çözüm olamaz. Trakya’da yaşananlar insanımızın kaderi olmamalıdır. Siyaset erkin tahakkümünde değil, halkın menfaatlerinin peşinde olmalıdır. Yaşanan gelişmelerin ardından, İpsala Çeltik Üreticileri Birliği de bir basın açıklaması yaparak yapılacak açıklamalarda çeltik üreticilerinin de durumlarının dikkate alınması gerektiğini ve herhangi bir bilimsel veriye dayalı olmaksızın gelişigüzel bir şekilde önüne gelen herkesin açıklama yapmasını uygun bulmadıklarını ifade etmişler. Sonrasında onlar da Dr. Dilek Tucer hakkında İpsala Cumhuriyet Başsavcılığı’na suç duyurusunda bulunmuşlar. Açıktır ki paydaşlardan herhangi birinin zarar göreceği bir düzenlemeyi savunmak mümkün değil. Ancak “pirincimiz de sorun yok” diyerek sorumluluktan sıyrılmamız da maalesef mümkün değildir. Görmekteyiz ki bugün ülkemizde en kolay şey ölmek! Karşılaşılan sorunlar o kadar fazla ki insanlarımız çaresizlik içinde oradan oraya koşturuyorlar. Gerçekler böyle ise tüm taraflara sormak durumundayım: Trakya Üniversitesi Onkoloji Servisi’ndeki (Kanser tedavi merkezinde) hasta sayısı her geçen gün neden artmaktadır? Bu konudaki sorumluluk kimlerindir? Ayrıca Trakya’daki 3 İlden en çok kirliliği üreten Tekirdağ İli olduğuna göre; Edirne Valisinin Ergene’deki kirlilik sebeplerini Kırklareli ve Tekirdağ valileri ile istişare etmesi gerekmez mi? Sorunları görmek, çözmek ve sağlıklı şekle sokmak yöneticilerin görevleri değil midir? Gelinen noktada Ergene’nin kirlenme sebebi ne sadece görevden alınan doktordur, ne bizleriz ne de tek başına şudur budur! Trakya’daki kirlilik ortalama 40 yıllık bir geçmişe dayanmaktadır. Trakya’da 1970’li yıllarda başlayan kirlilik, İktidarlar değişse de yanlış uygulamalar sonucunda bu noktaya ulaşmıştır. Bu şekilde devam ederse sonuç daha da kötüye gidecektir. Trakya Üniversitesi’nde binlerce insanımıza kanser konusunda hizmet verilmekte olduğu bilinmektedir. Sağlık Bakanı Edirneli olduğundan, kendisinden beklentimiz açıktır. Bu konuda gerekli yatırımların hızla gerçekleştirilmesi gerekmektedir. İnsan yaşamında hiçbir konu sağlıktan daha önemli değildir. Konu, siyaset üstü olup insanımızın geleceği açısından çok önemlidir. Konu ile ilgili olarak daha 1999 yılında TEMA Vakfı bünyesinde Ergene Nehri’nin doğduğu noktadan başlayarak, Lüleburgaz'ın Ovacık Köyü’ne kadar noter ve basın kuruluşları huzurunda 13 noktadan alınan toprak ve su numunesinin İstanbul Teknik Üniversitesi’nde yapılan analizler sonucunda nehir suyunun son derece kirli (hatta kirlinin ötesinde kötü durumda) olduğu kanıtlanmış ve bu durum basınla paylaşılmıştır. Daha sonra TEMA Vakfı olarak, 2005 yılında, Lüleburgaz’ın içinden geçen dereden noter eşliğinde üç noktadan aldığımız su numunelerini İstanbul Teknik Üniversitesi’ne gönderdiğimizde çıkan olumsuz sonuç da yine ciddiye alınmamıştı. “Ben gelirsem en iyisini yaparım” hamasi siyaseti ne yazık ki bölgeyi bu hale getirmiştir. Çözüm bulmak için dürüst ve samimi olmak gerek şarttır. Yeter şart ise bunun için belli bir bilgi birikimi ve kapasitenin bulunmasıdır. Geçtiğimiz Mart ayında da Haber Türk TV’den İlknur Adalı ile birlikte Ergene Nehri’ndeki sorunlarla ilgili olarak, Çorlu Sağlık Mahallesi’nden ve sonrasında Uzunköprü’den aktardığımız görüntülerle sorunları tekrardan gündeme taşımıştık. Trakya’nın atardamarı olan Ergene’nin kirlilikle beraber toplardamara dönüşmüş hali, bölge insanının içinde bulunduğu durumu özetlemektedir. Topraktaki verimlilik yok edilmekle, bununla birlikte, insanlarımız hızla ölmektedir. Bu, intiharın bir başka biçimidir. Sanayileşmeyle birlikte Çerkezköy’den, Trakya’ya giren kirlilik Çorlu’ya, Muratlı’ya, Lüleburgaz’a doğru yayılmıştır. Yıllarca iş-aş konusunun yanlış anlaşıldığı artık açıktır. İstihdam yaratmak adına başlatılmış gibi gösterilen süreç, Trakya halkını yok eden bir şekle dönüşmüştür. Bugün yaşananlar ne yazık ki “İstanbul’un taşı toprağı altın” diyen zihniyetin neden olduğu sorunların uzantılarıdır. Öncelikle İstanbul’u yok edenler, gelinen noktada Trakya’yı bitirme yarışı içindedir. Trakya’daki kirlilik algısını yönetenler geçmiş yıllarda olduğu gibi bu defa da farklı bir hamle ile zaman kazanıyorlar ve bunu da ne yazık ki başarıyorlar! Buna engel olabilmek adına, ben, tüm tarafları bir bütün halinde hareket ederek bölge zenginliklerimize sahip çıkmaya davet ediyorum. Bunlardan biri olan çeltik üretiminin önemi konusunda daha tutarlı stratejiler uygulamalı ve meseleyi açıklık içinde halkımızla paylaşmalıyız. Trakya Üniversitesi’nin pirinç konusunda yaptığı inceleme sonuçlarını halkımızla paylaşması gerekir. Yerel pirinç üretiminin yerine ithalat yoluyla getirilen ürünlerin kendi ürettiğimizden daha sağlıklı olduğunu da düşünmüyorum. Ancak kendi topraklarımıza sahip çıkmadığımız zaman bölge menfaatlerimizi korumak mümkün olmayacaktır. Pancar üretiminde yaşanılan sorunlar pirinç üretiminde yaşanmamalıdır. Trakya’nın topraklarını, sularını talan edenler, kirletenler ne yazık ki bizlerle birlikte değiller. Kirlettiği bu topraklarda oturmayanların bölge insanının sorunlarını algılama şansı olamaz! Bu yüzden bizim yaşadıklarımızı yaşamıyor ve bizleri kesinlikle anlamıyorlar. Ancak şu bilinmelidir ki un temelli ürünler, pirinç ya da diğer birçok ürün açısından hepimiz aynı gemideyiz. Tüm bu sorunlarla yüzleşme zamanı gelmedi mi? Geldi de geçiyor bile!” Görünüm Gazetesi- Özel Haber: Metin KARAKUŞ27 Eylül 2014 ]]>
Ekleme Tarihi: 21 Nisan 2022 - Perşembe
Sizden Gelenler

Hakan Dedeoğlu: Trakya halkı ölüyor

TEMA Vakfı Gönüllüsü Hakan Dedeoğlu, Ulusal ve Yerel basında son günlerde yer alan çevre kirliliği haberleri ile ilgili olarak çok önemli ve çarpıcı açıklamalarda bulundu.

Dedeoğlu, yaptığı açıklamada; “Kanser hastaları ölümden uzak durabilmek için mücadelelerine her yeni günde, yeniden başlamaktalar. Edirne’de Trakya Üniversitesi, İstanbul’da ise Çapa ve Cerrahpaşa’da hastalıklarına çare aramaktalar.

Parası ve imkanı olan mücadelesine devam ederken, parası ve desteği olmayanlar ne yazık ki mücadeleyi sürdürememekteler. Sanıyorum bu yaşananları da bazı yöneticiler “kader” diye niteleyeceklerdir; ancak bizler bunu kabul edemeyiz. Tüm bu yaşananların sebebi açıktır: Genel ve yerel iktidarların sorumsuz tavrı ve çoğunluğun sessiz kalışı. Bölgemizdeki sorunlar apaçık ortadayken, 'Ergene Nehri’nin suyuyla yetişen ürünler kanser yapıyor' diyen sorumluluk duygusu sahibi bir doktor geçen hafta Edirne Valisi tarafından görevinden alındı! Neden sonra, Edirne Valisi Şahin, görevden uzaklaştırdığı Dr. Tucer’i görevine iade ederken, etmek durumunda kalırken- görevden uzaklaştırmaya kansere ilişkin açıklamanın değil, açıklamanın izinsiz ve bilimselliği kanıtlanmamış verilere dayandırılarak yapılmasının yol açtığını ifade etti.

Ergene ve Meriç sularıyla sulanan ürünlerde kimyasal atık maddelere rastlandığı yıllardan beri bölgede yapılan akademik çalışmalarla birçok kez kanıtlandı. Bu gerçek bir yana, Trakyalılar olarak, aslında Vali Bey’e teşekkür borçluyuz. Doktor Tucer’in görevini yapmasına müdahale ederek Ergene’nin yıllardan beri artarak devam eden sorununun gündeme gelmesini sağladı! Daha sonra baktı ki olay değişik ve müfettiş raporu farklı geri adım attı ve doktoru tekrar görevine iade etti. Bundan sonra, Vali Bey’in gelişmelerin tüm safhalarıyla ilgilenmesi ve bu konuda gösterdikleri duyarlılığı her yönüyle devam ettirmesi ve görev sorumluluğu yerine getirerek halkın sorumlarını dikkate alması şart olmuştur. Çünkü kamu görevlisinin sorumluluğu sorunların takipçisi olmaktır, sorunları takip edenleri sindirmeye çalışmak olmamalıdır. Gerçeklerden kaçarak kurtulamayız. Ertelemek de çözüm olamaz. Trakya’da yaşananlar insanımızın kaderi olmamalıdır. Siyaset erkin tahakkümünde değil, halkın menfaatlerinin peşinde olmalıdır. Yaşanan gelişmelerin ardından, İpsala Çeltik Üreticileri Birliği de bir basın açıklaması yaparak yapılacak açıklamalarda çeltik üreticilerinin de durumlarının dikkate alınması gerektiğini ve herhangi bir bilimsel veriye dayalı olmaksızın gelişigüzel bir şekilde önüne gelen herkesin açıklama yapmasını uygun bulmadıklarını ifade etmişler. Sonrasında onlar da Dr. Dilek Tucer hakkında İpsala Cumhuriyet Başsavcılığı’na suç duyurusunda bulunmuşlar. Açıktır ki paydaşlardan herhangi birinin zarar göreceği bir düzenlemeyi savunmak mümkün değil. Ancak “pirincimiz de sorun yok” diyerek sorumluluktan sıyrılmamız da maalesef mümkün değildir. Görmekteyiz ki bugün ülkemizde en kolay şey ölmek! Karşılaşılan sorunlar o kadar fazla ki insanlarımız çaresizlik içinde oradan oraya koşturuyorlar. Gerçekler böyle ise tüm taraflara sormak durumundayım: Trakya Üniversitesi Onkoloji Servisi’ndeki (Kanser tedavi merkezinde) hasta sayısı her geçen gün neden artmaktadır? Bu konudaki sorumluluk kimlerindir? Ayrıca Trakya’daki 3 İlden en çok kirliliği üreten Tekirdağ İli olduğuna göre; Edirne Valisinin Ergene’deki kirlilik sebeplerini Kırklareli ve Tekirdağ valileri ile istişare etmesi gerekmez mi?

Sorunları görmek, çözmek ve sağlıklı şekle sokmak yöneticilerin görevleri değil midir? Gelinen noktada Ergene’nin kirlenme sebebi ne sadece görevden alınan doktordur, ne bizleriz ne de tek başına şudur budur! Trakya’daki kirlilik ortalama 40 yıllık bir geçmişe dayanmaktadır. Trakya’da 1970’li yıllarda başlayan kirlilik, İktidarlar değişse de yanlış uygulamalar sonucunda bu noktaya ulaşmıştır. Bu şekilde devam ederse sonuç daha da kötüye gidecektir. Trakya Üniversitesi’nde binlerce insanımıza kanser konusunda hizmet verilmekte olduğu bilinmektedir. Sağlık Bakanı Edirneli olduğundan, kendisinden beklentimiz açıktır. Bu konuda gerekli yatırımların hızla gerçekleştirilmesi gerekmektedir. İnsan yaşamında hiçbir konu sağlıktan daha önemli değildir. Konu, siyaset üstü olup insanımızın geleceği açısından çok önemlidir. Konu ile ilgili olarak daha 1999 yılında TEMA Vakfı bünyesinde Ergene Nehri’nin doğduğu noktadan başlayarak, Lüleburgaz'ın Ovacık Köyü’ne kadar noter ve basın kuruluşları huzurunda 13 noktadan alınan toprak ve su numunesinin İstanbul Teknik Üniversitesi’nde yapılan analizler sonucunda nehir suyunun son derece kirli (hatta kirlinin ötesinde kötü durumda) olduğu kanıtlanmış ve bu durum basınla paylaşılmıştır. Daha sonra TEMA Vakfı olarak, 2005 yılında, Lüleburgaz’ın içinden geçen dereden noter eşliğinde üç noktadan aldığımız su numunelerini İstanbul Teknik Üniversitesi’ne gönderdiğimizde çıkan olumsuz sonuç da yine ciddiye alınmamıştı.

“Ben gelirsem en iyisini yaparım” hamasi siyaseti ne yazık ki bölgeyi bu hale getirmiştir. Çözüm bulmak için dürüst ve samimi olmak gerek şarttır. Yeter şart ise bunun için belli bir bilgi birikimi ve kapasitenin bulunmasıdır. Geçtiğimiz Mart ayında da Haber Türk TV’den İlknur Adalı ile birlikte Ergene Nehri’ndeki sorunlarla ilgili olarak, Çorlu Sağlık Mahallesi’nden ve sonrasında Uzunköprü’den aktardığımız görüntülerle sorunları tekrardan gündeme taşımıştık. Trakya’nın atardamarı olan Ergene’nin kirlilikle beraber toplardamara dönüşmüş hali, bölge insanının içinde bulunduğu durumu özetlemektedir. Topraktaki verimlilik yok edilmekle, bununla birlikte, insanlarımız hızla ölmektedir. Bu, intiharın bir başka biçimidir. Sanayileşmeyle birlikte Çerkezköy’den, Trakya’ya giren kirlilik Çorlu’ya, Muratlı’ya, Lüleburgaz’a doğru yayılmıştır. Yıllarca iş-aş konusunun yanlış anlaşıldığı artık açıktır. İstihdam yaratmak adına başlatılmış gibi gösterilen süreç, Trakya halkını yok eden bir şekle dönüşmüştür. Bugün yaşananlar ne yazık ki “İstanbul’un taşı toprağı altın” diyen zihniyetin neden olduğu sorunların uzantılarıdır. Öncelikle İstanbul’u yok edenler, gelinen noktada Trakya’yı bitirme yarışı içindedir.

Trakya’daki kirlilik algısını yönetenler geçmiş yıllarda olduğu gibi bu defa da farklı bir hamle ile zaman kazanıyorlar ve bunu da ne yazık ki başarıyorlar! Buna engel olabilmek adına, ben, tüm tarafları bir bütün halinde hareket ederek bölge zenginliklerimize sahip çıkmaya davet ediyorum. Bunlardan biri olan çeltik üretiminin önemi konusunda daha tutarlı stratejiler uygulamalı ve meseleyi açıklık içinde halkımızla paylaşmalıyız. Trakya Üniversitesi’nin pirinç konusunda yaptığı inceleme sonuçlarını halkımızla paylaşması gerekir. Yerel pirinç üretiminin yerine ithalat yoluyla getirilen ürünlerin kendi ürettiğimizden daha sağlıklı olduğunu da düşünmüyorum. Ancak kendi topraklarımıza sahip çıkmadığımız zaman bölge menfaatlerimizi korumak mümkün olmayacaktır.

Pancar üretiminde yaşanılan sorunlar pirinç üretiminde yaşanmamalıdır. Trakya’nın topraklarını, sularını talan edenler, kirletenler ne yazık ki bizlerle birlikte değiller. Kirlettiği bu topraklarda oturmayanların bölge insanının sorunlarını algılama şansı olamaz! Bu yüzden bizim yaşadıklarımızı yaşamıyor ve bizleri kesinlikle anlamıyorlar. Ancak şu bilinmelidir ki un temelli ürünler, pirinç ya da diğer birçok ürün açısından hepimiz aynı gemideyiz. Tüm bu sorunlarla yüzleşme zamanı gelmedi mi? Geldi de geçiyor bile!”

Görünüm Gazetesi- Özel Haber: Metin KARAKUŞ27 Eylül 2014

]]>
Yazıya ifade bırak !

Diğer Yazıları

18
Mayıs
21
Ağustos
28
Haziran
23
Haziran
16
Haziran