Sizden Gelenler
Köşe Yazarı
Sizden Gelenler
 

Hülya Akıl yazdı: Ekonomik Tetikçiler ve Küreselleşme

Tarihte iktidarlar varlıklarını korumak için askeri güce başvurmuşlardır. Ancak İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra Sovyetler Birliği'nin kurulması ile nükleer felaket tehdidi belirmiş, bu nedenle askeri güç kullanımı riskli bir seçenek halini almıştır. O halde yeni bir kurguya ihtiyaç vardır. 1951 yılında British Petroleum'un (BP) İran'ın petrol kaynaklarını sömürüsüne karşın halk ayaklanır. Bunun üzerine, dönemin başbakanı Muhammed Musaddık, İran'ın tüm petrol kaynaklarını millileştirerek, BP'yi ülkeden atar. İngiltere çok kızar ve ABD'den yardım ister. Ancak her iki ülke de Sovyet Rusya'nın İran yanında hareket edeceği olasılığına karşın doğrudan saldırı yerine, CIA ajanı Kermit Roosevelt'i -Theodore Roosevelt'in torunu- İran'a gönderir. Roosevelt, para ve tehdit kullanarak bazı insanları yanına çekmeyi başarır. Bu insanlarla ülkede kargaşa çıkarır, bir dizi sokak gösterileri düzenler. Hemen ardından başbakanın ülke yönetiminde yetersiz olduğu için halkın desteğini yitirdiği algısını yaratır. Musaddık devrilir, hayatının geri kalanını ev hapsinde geçirir. Yerine ABD yanlısı Muhammed Rıza Şah Pehlevi gelir ve sömürü yeniden başlar. Kermit Roosevelt'in bu başarılı çalışması aranan yeni kurgunun temelini oluşturur. ABD nükleer tehditi bertaraf edecek aynı zamanda sömürüyü devam ettirecek 'stratejiler kullanma' dönemini başlatır ve ilk strateji kurgulanır. Amerikan İstihbarat Ajansı (CIA), Ulusal Strateji Ajansı (NSA) gibi istihbarat örgütleri, 'ekonomik tetikçiler' olarak adlandırılan kişileri bulacak, eğitecek ve sonrasında çok uluslu Amerikan şirketleri -yani küresel şirketler- bu kişileri işe alacaktır. 'Ekonomik tetikçiler' (ET'ler) maaşlarını hükümetten değil, çalıştıkları özel şirketlerden alacaklardır. Ülkelerde uygulanacak hukuksuz işler açığa çıkarsa böylece ABD hükümeti uluslararası arenada ve ülke içinde saygınlığını koruyabilecek; meclis gözetimi ve kamu denetiminden kendini kurtarabilecektir.   Bir ekonomik tetikçi görevlendirildiği ülke liderini, ABD'nin ticari çıkarlarını gözeten büyük bir ağın parçası olmaya teşvik eder. ET'ler için iki temel görev belirlenmiştir:İlki, kalkınmada kullanmak amacıyla büyük miktarlı kredileri almaları için ülke liderlerini teşvik etmek.Öncelikle liderler çoğu zaman ABD tarafından hükümete getirilmiş işbirlikçilerden oluşuyor. ET bir ülkeye girmeden önce o ülke üzerinde çalışıyor; kültürel, coğrafi, ekonomik, siyasi ve tarihi özelliklerini belirliyor. Ardından ülkeye kısa süreli seyahatlar yaparak, bağlantılar oluşturmaya çalışıyor. Eş zamanlı olarak ülkeye yatırım için sunacağı projeleri belirliyor ve proje için gerekli bilgiyi toparlıyor. Ön çalışmalar bittikten sonra ekibiyle birlikte kalkınma projesini/projelerini hazırlıyor. Projelerde ülkenin ihtiyaç duyacağı kapasitenin çok üstünde oranlar özellikle kullanılıyor. Örneğin 1971'de Endonezya'nın tamamını kapsayacak elektrifikasyon projesi için yapılan kapasite (yük) ihtiyacı yıllık %7-9 arasında çıkarken, proje yıllık %20 büyüme üzerinden hazırlanıp, ülkeye kabul ettirtiliyor. Böylece hem ülkenin daha fazla kredi almasının önü açılmış hem de ABD şirketleri daha büyük karlar elde etmiş oluyor.   Lider ikna olduktan sonra, yine ET krediyi temin için lidere destek oluyor. Krediler üç kanal kullanılarak temin ediliyor. Dünya Bankası, ABD Uluslararası Kalkınma Ajansı (USIAD) ve 'yardım' kuruluşları. Kredi sağlandıktan sonra enerji santralleri, otoyollar, havalimanları, sanayi siteleri, limanlar gibi büyük projeler başlatılıyor. Projelerin ABD'li mühendislik ve inşaat şirketleri tarafından yapılması ve dolayısıyla zenginleşmeleri sağlanıyor. Uygulamada alınan kredi sömürülen ülkeye fiziki olarak hiç gelmiyor. Paralar doğrudan yapacakları projeler karşılığı olarak küresel şirketlere aktarılıyor. Sömürülen ülke kağıt üzerinde borçlandırılıyor ve bağımlılığı garanti altına alınıyor. T'lerin ikinci temel görevi, krediyi alan ülkelerin borç batağına girerek, iflas etmelerini sağlamak.Kredi miktarı büydükçe, ET'nin de geliri büyüyor. Çünkü kredi miktarı büyüdükçe iflasın yanında ülkenin kredi geri ödeme süresi uzatılmış oluyor. İflas sonrası bu kez petrol ya da maden şirketleri devreye giriyor ve ülkenin petrol ya da doğal kaynaklarının üretme hakkını (imtiyazını) alarak, borcun ödenmesi sağlanıyor. Ancak sömürü içerikli imtiyazın özelliğinden dolayı borç kolay ve kısa sürede ödenemiyor. Örneğin Amazon bölgesinde -yağmur ormanlarında- bulunan Ekvator, küreselcilerin üzerinde çalıştığı bir ülke. Amazon bölgesinin altında Ortadoğu'daki petrol sahalarına rakip olabilecek büyüklükte petrol yatakları bulunuyor. Ülke iflasa sürüklenip, şirketler imtiyazlar aldıktan sonra petrol çıkarmaya başlıyorlar. Her 100 dolarlık ham petrole karşı, petrol şirketleri 75 dolar elde ediyorlar. Kalan 25 doların 3/4'ü (18,75 dolar) kredi borcu ödemelerine gidiyor. Geriye kalan ise askeri ve diğer hükümet harcamalarına kullanılıyor. Dolayısıyla eğitim, sağlık ve ekonomik koşullardan yeterince yararlanamadığı için halk yoksullaşıyor ve biat kültürüyle adeta paralize oluyor. Böylece bu sömürü düzeni yıllarca devam edebiliyor. Dahası petrol şirketlerinin çevreye verdiği zarardan dolayı yağmur ormanları artık asit yağmurları üretiyor ve ülkede bebek ölümleri artıyor, halk sağlığı bozuluyor.Ülkenin kaynaklarını sömürmekle de yetinmeyip, ihtiyaç duydukça ABD hükümeti devreye girerek bazı taleplerde bulunuyor. Bunlar, Birleşmiş Milletler'de kullanılacak oy hakkının kontrol edilmesi, topraklarında askeri üsler kurulması, ülke gençlerinin gerektiğinde ABD için savaşması gibi siyasi veya askeri talepler oluyor. Borçlar ödenene kadar bu rezalet devam ediyor. Peki ET'nin girişimleri başarılı olamazsa ne oluyor? İkinci aşamaya geçiliyor ve devreye 'çakallar' olarak adlandırılan CIA ajanları giriyor. Ajanlar, ülke içindeki işbirlikçileri ile birlikte ülke liderini devirip, yerine ABD için çalışan liderin göreve gelmesini sağlıyorlar. Bu aşamada İran örneğinde belirttiğim gibi hukuksuz her türlü yola başvuruyorlar. Eğer ikinci aşama da başarısızlıkla sonuçlanırsa -Irak örneğinde olduğu gibi- ülke bir bahane ile işgal ediliyor ve asker-sivil ayrımı yapılmadan milyonlar katlediliyor. Ardından yeni bir lider başa geçiriliyor ve yeniden birinci aşama olan ET çalışmaları başlatılıyor. 1980 yılına kadar dünyada bir çok ülkede bu ve buna benzer kurgularla sömürü devam ediyor. 1980 yılına gelindiğinde artık eş zamanlı olarak, küresel bazda çok daha geniş kapsamlı sömürü başlıyor. Bu yıldan sonra kurguya küresel bankalar, IMF gibi yeni aktörler ekleniyor. Çok uluslu şirketlerin ve ET'lerin sayısı artıyor. Dünya genelinde ülkelerde özelleştirmeler başlatılıyor. Devletlere ait şirketler yok paraya yağmalanıyor. Ardından yer altı ve yer üstü kaynaklar sömürülüyor. Bu arada halklar yoksullaşıyor, ülkelerin ekolojik dengeleri bozuluyor. Yoksullaşma ve çevre felaketleriyle birlikte halkın soluduğu hava dahil, steril sudan kaliteli gıdaya, erişim olanaksız hale geliyor. Sömürülen bütün kaynaklar bir avuç ailenin sahip olduğu büyük şirketlere akıyor. Şirketlerin yönetim yapısına baktığımızda, ABD başkanından kilit devlet kadrolarına kadar bu şirketlerle bağı olan kişilerin görev aldığını görüyoruz.    Bir film senaryosunu andıran tüm bu olan-bitenler maalesef gerçek. Yazılanların tamamını 'Bir Ekonomik Tetikçinin İtirafları' adlı kitaptan şematik bir şekilde aktarmaya çalıştım. Kitabın yazarı John Perkins. Yazar 1971'den 1980'e kadar bir 'ekonomik tetikçi' olarak MAIN adlı çok uluslu bir şirkette çalışmış ve 1980 sonrası da uzun yıllar benzer çok uluslu şirketlere yine bir ET olarak danışmanlık yapmış. Daha sonra da bütün yaşadıklarını beş ayrı kitapta toplamış. Bu yazımda ilk kitaptan aktarmalar yaptım. Kurtulmak için ne yapmalı? Küreselcilerin hiç sevmedikleri aynı zamanda çok korktukları tek resim var; halkının çoğunluğu bilinçli ve birlik içinde olan ülkeler. Bilinçli tüketen, birbiriyle uyum içinde olan, hükümeti sorgulayan, yanıt isteyen, talep eden, yanlışlara direnen halk, işlerin bozulmasına neden oluyor. O nedenle her bir bireye görev düşüyor. İhtiyacımız farkındalığı artırmak, sormak ve yanıtına ulaşana kadar takip etmek, siyasi partilere ve/veya ülke gelişimini hedeflemiş sivil toplum örgütlerine üye olmak, buralarda aktif çalışmak, yaşadığı ülkeyi sahiplenmek, öğrendiklerini çevresine yaymak.. gibi her bir bireyin kendi yaratıcılığıyla zenginleştirilebilecek direniş örnekleri. Başka yol yok. Güzel yarınlara... ]]>
Ekleme Tarihi: 13 Nisan 2022 - Çarşamba
Sizden Gelenler

Hülya Akıl yazdı: Ekonomik Tetikçiler ve Küreselleşme

Tarihte iktidarlar varlıklarını korumak için askeri güce başvurmuşlardır. Ancak İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra Sovyetler Birliği'nin kurulması ile nükleer felaket tehdidi belirmiş, bu nedenle askeri güç kullanımı riskli bir seçenek halini almıştır. O halde yeni bir kurguya ihtiyaç vardır.

1951 yılında British Petroleum'un (BP) İran'ın petrol kaynaklarını sömürüsüne karşın halk ayaklanır. Bunun üzerine, dönemin başbakanı Muhammed Musaddık, İran'ın tüm petrol kaynaklarını millileştirerek, BP'yi ülkeden atar. İngiltere çok kızar ve ABD'den yardım ister. Ancak her iki ülke de Sovyet Rusya'nın İran yanında hareket edeceği olasılığına karşın doğrudan saldırı yerine, CIA ajanı Kermit Roosevelt'i -Theodore Roosevelt'in torunu- İran'a gönderir. Roosevelt, para ve tehdit kullanarak bazı insanları yanına çekmeyi başarır. Bu insanlarla ülkede kargaşa çıkarır, bir dizi sokak gösterileri düzenler. Hemen ardından başbakanın ülke yönetiminde yetersiz olduğu için halkın desteğini yitirdiği algısını yaratır. Musaddık devrilir, hayatının geri kalanını ev hapsinde geçirir. Yerine ABD yanlısı Muhammed Rıza Şah Pehlevi gelir ve sömürü yeniden başlar. Kermit Roosevelt'in bu başarılı çalışması aranan yeni kurgunun temelini oluşturur.

ABD nükleer tehditi bertaraf edecek aynı zamanda sömürüyü devam ettirecek 'stratejiler kullanma' dönemini başlatır ve ilk strateji kurgulanır. Amerikan İstihbarat Ajansı (CIA), Ulusal Strateji Ajansı (NSA) gibi istihbarat örgütleri, 'ekonomik tetikçiler' olarak adlandırılan kişileri bulacak, eğitecek ve sonrasında çok uluslu Amerikan şirketleri -yani küresel şirketler- bu kişileri işe alacaktır. 'Ekonomik tetikçiler' (ET'ler) maaşlarını hükümetten değil, çalıştıkları özel şirketlerden alacaklardır. Ülkelerde uygulanacak hukuksuz işler açığa çıkarsa böylece ABD hükümeti uluslararası arenada ve ülke içinde saygınlığını koruyabilecek; meclis gözetimi ve kamu denetiminden kendini kurtarabilecektir.  

Bir ekonomik tetikçi görevlendirildiği ülke liderini, ABD'nin ticari çıkarlarını gözeten büyük bir ağın parçası olmaya teşvik eder. ET'ler için iki temel görev belirlenmiştir:İlki, kalkınmada kullanmak amacıyla büyük miktarlı kredileri almaları için ülke liderlerini teşvik etmek.Öncelikle liderler çoğu zaman ABD tarafından hükümete getirilmiş işbirlikçilerden oluşuyor. ET bir ülkeye girmeden önce o ülke üzerinde çalışıyor; kültürel, coğrafi, ekonomik, siyasi ve tarihi özelliklerini belirliyor. Ardından ülkeye kısa süreli seyahatlar yaparak, bağlantılar oluşturmaya çalışıyor. Eş zamanlı olarak ülkeye yatırım için sunacağı projeleri belirliyor ve proje için gerekli bilgiyi toparlıyor. Ön çalışmalar bittikten sonra ekibiyle birlikte kalkınma projesini/projelerini hazırlıyor. Projelerde ülkenin ihtiyaç duyacağı kapasitenin çok üstünde oranlar özellikle kullanılıyor. Örneğin 1971'de Endonezya'nın tamamını kapsayacak elektrifikasyon projesi için yapılan kapasite (yük) ihtiyacı yıllık %7-9 arasında çıkarken, proje yıllık %20 büyüme üzerinden hazırlanıp, ülkeye kabul ettirtiliyor. Böylece hem ülkenin daha fazla kredi almasının önü açılmış hem de ABD şirketleri daha büyük karlar elde etmiş oluyor.  

Lider ikna olduktan sonra, yine ET krediyi temin için lidere destek oluyor. Krediler üç kanal kullanılarak temin ediliyor. Dünya Bankası, ABD Uluslararası Kalkınma Ajansı (USIAD) ve 'yardım' kuruluşları. Kredi sağlandıktan sonra enerji santralleri, otoyollar, havalimanları, sanayi siteleri, limanlar gibi büyük projeler başlatılıyor. Projelerin ABD'li mühendislik ve inşaat şirketleri tarafından yapılması ve dolayısıyla zenginleşmeleri sağlanıyor. Uygulamada alınan kredi sömürülen ülkeye fiziki olarak hiç gelmiyor. Paralar doğrudan yapacakları projeler karşılığı olarak küresel şirketlere aktarılıyor. Sömürülen ülke kağıt üzerinde borçlandırılıyor ve bağımlılığı garanti altına alınıyor.

T'lerin ikinci temel görevi, krediyi alan ülkelerin borç batağına girerek, iflas etmelerini sağlamak.Kredi miktarı büydükçe, ET'nin de geliri büyüyor. Çünkü kredi miktarı büyüdükçe iflasın yanında ülkenin kredi geri ödeme süresi uzatılmış oluyor. İflas sonrası bu kez petrol ya da maden şirketleri devreye giriyor ve ülkenin petrol ya da doğal kaynaklarının üretme hakkını (imtiyazını) alarak, borcun ödenmesi sağlanıyor. Ancak sömürü içerikli imtiyazın özelliğinden dolayı borç kolay ve kısa sürede ödenemiyor. Örneğin Amazon bölgesinde -yağmur ormanlarında- bulunan Ekvator, küreselcilerin üzerinde çalıştığı bir ülke. Amazon bölgesinin altında Ortadoğu'daki petrol sahalarına rakip olabilecek büyüklükte petrol yatakları bulunuyor. Ülke iflasa sürüklenip, şirketler imtiyazlar aldıktan sonra petrol çıkarmaya başlıyorlar. Her 100 dolarlık ham petrole karşı, petrol şirketleri 75 dolar elde ediyorlar. Kalan 25 doların 3/4'ü (18,75 dolar) kredi borcu ödemelerine gidiyor. Geriye kalan ise askeri ve diğer hükümet harcamalarına kullanılıyor. Dolayısıyla eğitim, sağlık ve ekonomik koşullardan yeterince yararlanamadığı için halk yoksullaşıyor ve biat kültürüyle adeta paralize oluyor. Böylece bu sömürü düzeni yıllarca devam edebiliyor. Dahası petrol şirketlerinin çevreye verdiği zarardan dolayı yağmur ormanları artık asit yağmurları üretiyor ve ülkede bebek ölümleri artıyor, halk sağlığı bozuluyor.Ülkenin kaynaklarını sömürmekle de yetinmeyip, ihtiyaç duydukça ABD hükümeti devreye girerek bazı taleplerde bulunuyor. Bunlar, Birleşmiş Milletler'de kullanılacak oy hakkının kontrol edilmesi, topraklarında askeri üsler kurulması, ülke gençlerinin gerektiğinde ABD için savaşması gibi siyasi veya askeri talepler oluyor. Borçlar ödenene kadar bu rezalet devam ediyor.

Peki ET'nin girişimleri başarılı olamazsa ne oluyor? İkinci aşamaya geçiliyor ve devreye 'çakallar' olarak adlandırılan CIA ajanları giriyor. Ajanlar, ülke içindeki işbirlikçileri ile birlikte ülke liderini devirip, yerine ABD için çalışan liderin göreve gelmesini sağlıyorlar. Bu aşamada İran örneğinde belirttiğim gibi hukuksuz her türlü yola başvuruyorlar. Eğer ikinci aşama da başarısızlıkla sonuçlanırsa -Irak örneğinde olduğu gibi- ülke bir bahane ile işgal ediliyor ve asker-sivil ayrımı yapılmadan milyonlar katlediliyor. Ardından yeni bir lider başa geçiriliyor ve yeniden birinci aşama olan ET çalışmaları başlatılıyor.

1980 yılına kadar dünyada bir çok ülkede bu ve buna benzer kurgularla sömürü devam ediyor. 1980 yılına gelindiğinde artık eş zamanlı olarak, küresel bazda çok daha geniş kapsamlı sömürü başlıyor. Bu yıldan sonra kurguya küresel bankalar, IMF gibi yeni aktörler ekleniyor. Çok uluslu şirketlerin ve ET'lerin sayısı artıyor. Dünya genelinde ülkelerde özelleştirmeler başlatılıyor. Devletlere ait şirketler yok paraya yağmalanıyor. Ardından yer altı ve yer üstü kaynaklar sömürülüyor. Bu arada halklar yoksullaşıyor, ülkelerin ekolojik dengeleri bozuluyor. Yoksullaşma ve çevre felaketleriyle birlikte halkın soluduğu hava dahil, steril sudan kaliteli gıdaya, erişim olanaksız hale geliyor. Sömürülen bütün kaynaklar bir avuç ailenin sahip olduğu büyük şirketlere akıyor. Şirketlerin yönetim yapısına baktığımızda, ABD başkanından kilit devlet kadrolarına kadar bu şirketlerle bağı olan kişilerin görev aldığını görüyoruz.    Bir film senaryosunu andıran tüm bu olan-bitenler maalesef gerçek. Yazılanların tamamını 'Bir Ekonomik Tetikçinin İtirafları' adlı kitaptan şematik bir şekilde aktarmaya çalıştım. Kitabın yazarı John Perkins. Yazar 1971'den 1980'e kadar bir 'ekonomik tetikçi' olarak MAIN adlı çok uluslu bir şirkette çalışmış ve 1980 sonrası da uzun yıllar benzer çok uluslu şirketlere yine bir ET olarak danışmanlık yapmış. Daha sonra da bütün yaşadıklarını beş ayrı kitapta toplamış. Bu yazımda ilk kitaptan aktarmalar yaptım.

Kurtulmak için ne yapmalı? Küreselcilerin hiç sevmedikleri aynı zamanda çok korktukları tek resim var; halkının çoğunluğu bilinçli ve birlik içinde olan ülkeler. Bilinçli tüketen, birbiriyle uyum içinde olan, hükümeti sorgulayan, yanıt isteyen, talep eden, yanlışlara direnen halk, işlerin bozulmasına neden oluyor. O nedenle her bir bireye görev düşüyor. İhtiyacımız farkındalığı artırmak, sormak ve yanıtına ulaşana kadar takip etmek, siyasi partilere ve/veya ülke gelişimini hedeflemiş sivil toplum örgütlerine üye olmak, buralarda aktif çalışmak, yaşadığı ülkeyi sahiplenmek, öğrendiklerini çevresine yaymak.. gibi her bir bireyin kendi yaratıcılığıyla zenginleştirilebilecek direniş örnekleri. Başka yol yok. Güzel yarınlara...

]]>
Yazıya ifade bırak !

Diğer Yazıları

18
Mayıs
21
Ağustos
28
Haziran
23
Haziran
16
Haziran