Sizden Gelenler
Köşe Yazarı
Sizden Gelenler
 

KÖTÜ GİDİŞATI TERSİNE ÇEVİRMEK İÇİN ELE GEÇECEK “İLK FIRSATA” HAZIRLIKLI MIYIZ?

Bülent SoylanYeni Muhalefet Gazetesi Büyük Atatürk “İdare-i maslahatçılar esaslı ıslahat yapamazlar” demişti. Gelmiş geçmiş en büyük siyasi dehalardan biri ve bu devletin kurucusu olarak söylediği o özlü sözü çok sıradan bir nedenle söylediğini düşünebilmek mümkün müdür acaba? Değil elbette. O zaman seçilen bu sözcüklerin anlamını derinliğine değerlendirmekte yarar var: Bunlardan birincisi, “idare-i maslahatçılar” Ne demek bu? kimlerden söz ediliyor? Sözlüklere bakarsak “iş görenler” yani kurulu düzenin yöneticileri” falan gibi bir anlam çıkıyor. Ama burada biraz da günlük kullanımdaki anlamıyla “sıradanları”, “durumu idare edenleri” hedef alıyor sanırım. “Gidişatı” olağan karşılayıp, bir şeyler yapılması konusunda pek bir arayışı ya da düşüncesi olmayanlara, şimdiki halinden memnun olanlara bel bağlamayı doğru bulmuyor. İkincisi? “Esaslı ıslahat yapamazlar” diyor. Nedir esaslı ıslahat? Şimdilerde bizim “devrim” dediğimiz bir şey mi? Durum bir devrim gerektirdiğinde elbette bir devrim, çünkü O’nun kurtuluş ve kuruluş döneminde yaptıklarını bir “ıslahat” yani kurulu düzenin elden geçirilmesi, yürüyen düzenin islahı” olarak değerlendirirsek en fazla "iyileştirme" denebilirdi. Ama o yapılanlar bir yıkımı, bir geriye dönüşü durdurmak, bir kötü gidişi “tersine çevirmek” gibi köklü bir değişim ise ve bu yapılanlar ancak bir devrimle yapılabilecek şeylerse tabii ki bu yaptığı ve esaslı ıslahat sözcüğüyle kastettiği şey de basbayağı devrim. Peki, bunları söylediğinin üzerinden yaklaşık bir yüz yıl geçmiş, ama biz bugün bile çözümü onun sözlerinde aramak zorunda kalmışsak; bir de, ne yazık ki bazen söylendiği gibi “tarih tekerrürden ibaret”se düşünelim bakalım: Bu gün yine bu sözlerin söylendiği günlerde olduğu gibi bir “esaslı ıslahat” yapmak gerekiyorsa acaba ne yapmalı? Tabii ki hareket noktamız memleketin herkesçe görülüp endişe duyulan “manzara-i umumiyesi” Ne görüyoruz bu manzaraya baktığımızda? Hiç uzatmadan ve içine herkesin gördüğünü de sığdıracak biçimde “Görünen köy kılavuz istemez” desek daha doğru bir anlatım olmaz mı? Evet, “Görünen köy” Bu çağda bile geriye dönük arayışlarıyla, “su akarken kovanı dolduracaksın” anlayışıyla, günden güne bir şeyler yitirilmekte iken ve bütün bunlar gözler önünde oluşurken… Arada filizlenen bir umut: “Her şey düzelecek!” İyi de nasıl? Bu düzelecek olan “her şey” gerçekten özlediğimiz o “esaslı ıslahat” mı? Ya da düne göre sadece bir adım daha ileride olmak mı? Bir de kimlerle? Bu işler, şu her zaman ortalarda dolaşıp “vatan kurtarıcılığını” kendinden başkalarına uygun görmeyen idare-i maslahatçıların “yaparsak yine biz yaparız”larına bırakmadan olmalı değil mi? Aman dikkat. Gerçi herkesin algıladığı sorun diğerininkinden başka da olabilir ve ağırlık ölçüsü her zaman tartışılabilir ama evlerden, sokaklardan, çarşı-pazardan gelen sesler öyle her zaman duyulmayacak kadar gür ve çok sesli bir koroya dönüşmüşse “yaparsak yine biz yaparız”cılardan daha çok “ben yaparım” diyenlere büyük iş düşüyor. Çünkü, sanırım artık gecikmeyle geçen her gelen günün açtığı yaraların kolayca kapanmazlığı karşısında, bu işin “her zaman yapanlar”ınkinden farklı bir kararlılığa, her zaman düşünenlerinkinden daha derin düşünceye, daha esaslı bir ıslahata ihtiyacı var. Bırakalım bir kenara “acaba yarın ne olacak” sorularını; insanların daha bugünden milyonlarcası aç, parasız, üstelik bir de borçlu. Yarın onlara mutlaka bugün “her şey yolunda” diye anlatıp gezen, yarından habersiz olan daha niceleri de katılacak ve bir süre sonra onlar da ağızlarını açacaklar. Buna hiç şaşırmayalım. “Önce iş”, “önce ekmek”, “önce su”, “önce geçim” diyecek, ardından umutlarının belirdiğini görüp hissetmek isteyecek milyonlar için -her şeyin önüne geçecek- bir eylem planı daha bu günden konuyor mu ortaya acaba? Şimdiden ne masa ne koltuk gerektirmeyen ve en azından “kendi gıdasını kendi yetiştiren ülke” olmak için şu boş tarlaları yeşertecek bir üretim modeli oluştu mu kafalarda? Bizi bu hale düşüren, çağdaşların gerisinde bırakan “orta gelir tuzağı”ndan çıkaracak, bu kördüğümü çözecek o yöntemi aslında şimdiden bulduk da heyecanla uygulayabileceğimiz günü mü bekliyoruz sadece yoksa onu da o zaman mı düşüneceğiz? Ne yazık ki, şimdi düşünülmeyenlerin yarın düşünülecek kadar vakti de olmayabilir. Bu günün dünyasında zaman öyle hızlı akıyor, atı kapan Üsküdar'ı o kadar hızlı geçiyor ki... ]]>
Ekleme Tarihi: 17 Nisan 2022 - Pazar
Sizden Gelenler

KÖTÜ GİDİŞATI TERSİNE ÇEVİRMEK İÇİN ELE GEÇECEK “İLK FIRSATA” HAZIRLIKLI MIYIZ?

Bülent SoylanYeni Muhalefet Gazetesi

Büyük Atatürk “İdare-i maslahatçılar esaslı ıslahat yapamazlar” demişti.

Gelmiş geçmiş en büyük siyasi dehalardan biri ve bu devletin kurucusu olarak söylediği o özlü sözü çok sıradan bir nedenle söylediğini düşünebilmek mümkün müdür acaba? Değil elbette.

O zaman seçilen bu sözcüklerin anlamını derinliğine değerlendirmekte yarar var: Bunlardan birincisi, “idare-i maslahatçılar” Ne demek bu? kimlerden söz ediliyor? Sözlüklere bakarsak “iş görenler” yani kurulu düzenin yöneticileri” falan gibi bir anlam çıkıyor. Ama burada biraz da günlük kullanımdaki anlamıyla “sıradanları”, “durumu idare edenleri” hedef alıyor sanırım. “Gidişatı” olağan karşılayıp, bir şeyler yapılması konusunda pek bir arayışı ya da düşüncesi olmayanlara, şimdiki halinden memnun olanlara bel bağlamayı doğru bulmuyor. İkincisi? “Esaslı ıslahat yapamazlar” diyor. Nedir esaslı ıslahat? Şimdilerde bizim “devrim” dediğimiz bir şey mi? Durum bir devrim gerektirdiğinde elbette bir devrim, çünkü O’nun kurtuluş ve kuruluş döneminde yaptıklarını bir “ıslahat” yani kurulu düzenin elden geçirilmesi, yürüyen düzenin islahı” olarak değerlendirirsek en fazla "iyileştirme" denebilirdi. Ama o yapılanlar bir yıkımı, bir geriye dönüşü durdurmak, bir kötü gidişi “tersine çevirmek” gibi köklü bir değişim ise ve bu yapılanlar ancak bir devrimle yapılabilecek şeylerse tabii ki bu yaptığı ve esaslı ıslahat sözcüğüyle kastettiği şey de basbayağı devrim.

Peki, bunları söylediğinin üzerinden yaklaşık bir yüz yıl geçmiş, ama biz bugün bile çözümü onun sözlerinde aramak zorunda kalmışsak; bir de, ne yazık ki bazen söylendiği gibi “tarih tekerrürden ibaret”se düşünelim bakalım: Bu gün yine bu sözlerin söylendiği günlerde olduğu gibi bir “esaslı ıslahat” yapmak gerekiyorsa acaba ne yapmalı? Tabii ki hareket noktamız memleketin herkesçe görülüp endişe duyulan “manzara-i umumiyesi” Ne görüyoruz bu manzaraya baktığımızda? Hiç uzatmadan ve içine herkesin gördüğünü de sığdıracak biçimde “Görünen köy kılavuz istemez” desek daha doğru bir anlatım olmaz mı? Evet, “Görünen köy” Bu çağda bile geriye dönük arayışlarıyla, “su akarken kovanı dolduracaksın” anlayışıyla, günden güne bir şeyler yitirilmekte iken ve bütün bunlar gözler önünde oluşurken… Arada filizlenen bir umut: “Her şey düzelecek!” İyi de nasıl? Bu düzelecek olan “her şey” gerçekten özlediğimiz o “esaslı ıslahat” mı? Ya da düne göre sadece bir adım daha ileride olmak mı? Bir de kimlerle? Bu işler, şu her zaman ortalarda dolaşıp “vatan kurtarıcılığını” kendinden başkalarına uygun görmeyen idare-i maslahatçıların “yaparsak yine biz yaparız”larına bırakmadan olmalı değil mi? Aman dikkat.

Gerçi herkesin algıladığı sorun diğerininkinden başka da olabilir ve ağırlık ölçüsü her zaman tartışılabilir ama evlerden, sokaklardan, çarşı-pazardan gelen sesler öyle her zaman duyulmayacak kadar gür ve çok sesli bir koroya dönüşmüşse “yaparsak yine biz yaparız”cılardan daha çok “ben yaparım” diyenlere büyük iş düşüyor. Çünkü, sanırım artık gecikmeyle geçen her gelen günün açtığı yaraların kolayca kapanmazlığı karşısında, bu işin “her zaman yapanlar”ınkinden farklı bir kararlılığa, her zaman düşünenlerinkinden daha derin düşünceye, daha esaslı bir ıslahata ihtiyacı var. Bırakalım bir kenara “acaba yarın ne olacak” sorularını; insanların daha bugünden milyonlarcası aç, parasız, üstelik bir de borçlu. Yarın onlara mutlaka bugün “her şey yolunda” diye anlatıp gezen, yarından habersiz olan daha niceleri de katılacak ve bir süre sonra onlar da ağızlarını açacaklar. Buna hiç şaşırmayalım. “Önce iş”, “önce ekmek”, “önce su”, “önce geçim” diyecek, ardından umutlarının belirdiğini görüp hissetmek isteyecek milyonlar için -her şeyin önüne geçecek- bir eylem planı daha bu günden konuyor mu ortaya acaba? Şimdiden ne masa ne koltuk gerektirmeyen ve en azından “kendi gıdasını kendi yetiştiren ülke” olmak için şu boş tarlaları yeşertecek bir üretim modeli oluştu mu kafalarda? Bizi bu hale düşüren, çağdaşların gerisinde bırakan “orta gelir tuzağı”ndan çıkaracak, bu kördüğümü çözecek o yöntemi aslında şimdiden bulduk da heyecanla uygulayabileceğimiz günü mü bekliyoruz sadece yoksa onu da o zaman mı düşüneceğiz? Ne yazık ki, şimdi düşünülmeyenlerin yarın düşünülecek kadar vakti de olmayabilir. Bu günün dünyasında zaman öyle hızlı akıyor, atı kapan Üsküdar'ı o kadar hızlı geçiyor ki...

]]>
Yazıya ifade bırak !

Diğer Yazıları

18
Mayıs
21
Ağustos
28
Haziran
23
Haziran
16
Haziran