(Biraz uzun biliyorum ama okuyun lütfen...)
Herkes klavye başında oturup yazıyor. İş yapmaya gelince, yapanlar dışlanıyor!
Neden?
Görev ve sorumluluklarını yerine getirmeyenlerin rahatları bozulmasın diye... Bir de bu rahatı bozulanlar yandaş ise vay ki vay halinize ...
Dışlanıyor! demiştik, nasıl mı?
Çok kolay, bilirsiniz;
Babanızın bitirdiği okul bile çıkar karşınıza. Sonra üye olduğunuz sendika, oy verdiğiniz siyasi parti, okuduğunuz gazete, kitaplar, giyim kuşamınız ve benzerleri...
Herkes demokrasiden söz ediyor!
Ama herkes önce ben diyor.
Oysa demokrasi bir yaşam biçimidir. Farklılıklara saygılı olmaktır. Önce insan diyebilmek ve onun kendi gibi olmasına izin verebilmektir...
Peki, öyle mi?
Herkes konuşuyor ama kimse dinlemiyor.
Herkes adalet diyor ama önce benim ailem yakınım diyor!
Herkes eşitlik diyor ama kendisini önceliyor!
Herkes eleştiriye açık olduğunu söylüyor, kimse eleştiriye tahammül edemiyor.
Hele bir eleştirin, hele bir eleştirin, görün başınıza neler geliyor?
Silinirsiniz!...
Çünkü lafta herkes eleştiriye açık, gerçekte herkes en doğrusunu biliyor...
Sonra bir de dünün demokratları, adalet temsilcileri vardır! Hatırı sayılır tanıdıklarının temaslarıyla sözde yandaş firmalardan dolgun maaşlar alırlar...
Bu tabloda görünen ile yaşananlar arasındaki uçurumlar ise sizin isyanınızı oluşturur.
Çünkü kör değilsiniz, sağır değilsiniz ve biliyorsunuz...
Şimdi niye yazdım bunları?
Çürüdük de ondan !...
İnandığımız dağlara karlar yağdı ve o karlar hiç erimeyecek de ondan !...
Sahi erir mi o karlar dersiniz?
Peki ya sizin kanayan yüreğiniz?...
Diner mi kanı, biter mi acısı?
Peki ya halkın yaşadıkları?
Herkes halkı suçluyor, oysa esir olan o! Kimse görmüyor. Çünkü işlerine böylesi geliyor.
Yukarıda anlattığım kapsama girmiyorum diyenler halen varsa işte onlar benim canım. Var oluşumun anlamı; umudum, sevgim. Yaşama sebebim...
Büyük Atatürk'ün mirası, inancım...
"Umutsuz durumlar yoktur, umutsuz insanlar vardır. Ben hiç bir zaman umudumu kaybetmedim."
Bütün bunlara rağmen umudu kaybetmemek !...
]]>