Prof. Dr. Haluk GünuğurDoğru PartiDış Politika BaşkanıParti sözcüsü
“Bu sabah Ankara’ya kar yağıyor. Ben Çankaya sırtlarından o kar tanelerine bakarken Cenap Şahabettin’in 1897’de yazdığı ünlü “Elhan-ı Şita”(kış nameleri) şiiri aklına takıldı.
“Bir beyaz lerze,
Bir dumanlı uçuş.
Eşini gaip eyleyen bir kuş gibi kar,
Geçen eyyam-ı nev baharı (ilkbahar günleri) arar…
Ey kulûbun sürûd-u şeydası (deli divane gönlü),
Ey kebuterlerin neşidesi (güvercinlerin şairi)
O baharın işte bu ferdası (yarını),
Koyu bir sükûta (sessizliğe) kapladı yeri karlar, Ki semadan düşer, düşer ağlar…
Şiirin bu cümleleri dileme takıldığında, göz kanallarıma yürüyen belli belirsiz ıslaklıkların farkına vardım. İyisi mi durayım ve yazayım dedim. Şimdi yazıyorum işte…
Yıl 1215, yer Londra (İngiltere) Asiller, Baronlar, Papa III. İnnocentius’un huzurunda Salisbury Katedrali'nde kral “Yurtsuz John’a Magna Carta Libertatum’u (Büyük Özgürlük Fermanı) imzalattırıyorlar”.
Magna Carta Libertatum, İngiltere Kralının yetkilerinin ilk kez kısıtlandığı ve derebeyler ile baronlara bazı haklar tanıyan bir hukuk belgesidir. Tüm dünyada bu belgenin sonuçları, ilerleyen yıllarda çoğulcu bir anayasal hukuk düzeni ve demokrasiye geçiş niteliğindedir.
Magna Carta Libertatum'un imzalanmasının ardından kral Yurtsuz John yetkilerinin önemli bir kısmından ödün vererek ülkesinin “hukukun üstünlüğüne” yeryüzünde ilk geçen devlet olmasını sağlamıştır. Magna Carta öncesinde Kral John, fetihler sonrasında, kazanmış olduğu “iktidarı tek başına yöneterek” derebeyleri bu iktidarın dışında tutmuştu. Bu gelişme sonrasında belgenin krala imzalatılma süreci kısalmış ve hızlanmıştır. Magna Carta Libertatum, İngiliz Kralı John ve sonrasında tahta oturacak kralların uyması gerekli hukuk kurallarını oluşturması bakımından dünyada bir ilktir. Aradan 8 asır (tam olarak 807 yıl) geçmiş olmasına karşın, geçmişte Magna Carta’nın “hukukun üstünlüğü” bağlamında çizdiği çizginin ötesine geçen, kendilerine ve yandaşlarına kişisel çıkarlar sağlayan pek çok kral ve lider bu dünyadan göçüp gitmiştir. Günümüzde de Magna Carta çizgisini zorlayan ve aşan kimileri bu dünyadan göçüp gitmek için sıralarını beklemektedir.
Yıl 1950, yer Roma (İtalya)
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS) 4 Kasım 1950’de Roma’da imzalanıyor ve onay süreci sonrasında 3 Eylül 1953’te yürürlüğe giriyor.
Antlaşmanın tam adı “İnsan Hakları ve Özgürlüklerinin Korunmasına İlişkin Avrupa Sözleşmesi (AİHS)”'dir. AİHS 59 maddeden ve ek protokollerden oluşur.
Türkiye 18 Mayıs 1954’te sözleşmeyi onaylamıştır. 28 Ocak 1987’de de Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine bireysel başvuru hakkını tanımış ve Mahkemenin zorunlu yargı yetkisini ise 28 Ocak 1990’da kabul etmiştir.Bu belge, özellikle insan hakları bağlamında, “hukukun üstünlüğü”nü ve hukuk devleti kavramını yaşama geçirmiştir. Sözleşmeyle kurulan Mahkeme (AİHM) de üye ülkelerde hukukun uygulanmasını denetleyen, kimi durumlarda bu ilkelerden sapan imzacı devletleri cezalandırma yetkileriyle donatılmıştır.
Yıl 2017, yer Ankara (Türkiye)
20 Ocak 2017'de TBMM’nde çok önemli bir oylama yapıldı bu oylama ile anayasa değişikliği teklifi, beşte üç oy sayısı olan 330'u aşarak, 339 oyla meclistengeçerek yapılan değişikliklerin referanduma sunulması kararı verildi. 16 Nisan 2017'de gerçekleşen referandumda oy kullananlar Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın 18 maddesi üzerindeki değişikliklerini % 51,41 oyla kabul etti. AKP ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından desteklenen “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi”ni öngören madde değişiklikleriyle ilgili tartışmalar bugün de artan biçimde sürüyor. Bu değişiklik paketi, yürürlükteki parlamenter sistemi kaldırılarak yerine cumhurbaşkanlığı yönetim sistemini getirmiştir. Bu sistemde Başbakanlık makamı ortadan kaldırılmış, meclisteki vekil sayısı 550'den 600'e çıkarılmış, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun (HSYK’dan “Y” harfi çıkarılmış ve kurulun adı HSK olmuştur. Yani artık bu Kurul “yüksek” değildir…) yapısında değişiklikler başta olmak üzere pek çok değişikliği gerçekleştirmiştir.
Yapılan bu değişikliklerle demokrasi ve hukuk devleti olma iddiasındaki Türkiye, Magna Carta Libertatum’un kral Yurtsuz John’a imzalatılmasından bu yana geçen 807 yıl sonra yürütmekte olduğu bu “tek adam” rejimi ile demokrasiden ve hukukun üstünlüğünden sapmıştır. Yönetim modeli kuvvetler ayrılığı değil “kuvvetler birliği” şekline dönüşmüş ve her konuda yetki tek kişiye devredilmiştir.
Ben “kimsesizlerin kimsesiyim” diye siyasete atılanlar kimsesizliklerini gidermek için, Türk hukukuna ve mahkeme kararlarına güven duymayarak hak aramak amacıyla AİHM’e gitmektedir. AİHM’ne bir dönemde Erdoğan da başvurmuş ve hakkını aramıştır. Oysa günümüz Türkiye’sinde kimsesizlerin kimsesi üzülerek söylemeliyim ki ülke sınırlarını aşıp AİHM olmuştur. Ancak hukukun üstünlüğü ve AİHS temelinde karar alan Mahkemenin kararına da Türkiye bazen uymamaktadır. Bu nedenle Avrupa Konseyi tarafından ülkemiz hakkında sözleşmeyi “ihlal prosedürü” başlatılmıştır. Bu süreç Avrupa Konseyi’nden atılmaya kadar gidebilecek bir süreçtir. Yıllardır “Avrupalı kimliği” ile yaşayan Türkiye, kağıt üzerinde dahi olsa bu kimliğini de yitirmek üzeredir. Kimi çevreler ASRİKA adı altında Federe İslam Devleti modelleri oluşturmaktadır. Bu devletin başkenti İstanbul, dili Arapça, hukuk sistemi de şer’i İslam hukuku olacakmış. Öyle planlanıyormuş…
Dış politikada birbiri ardından yapılan hatalar sonucu birkaç iğreti Arap devleti dışında Türkiye’nin yanında pek dost devlet kalmamıştır. 20 yıldan bu yana uygulanan bu yanlış politikalar Türkiye’yi çok ciddi ve tehlikeli bir “yalnızlığa” sürüklemiştir. Türkiye ne İsa’ya, ne Musa’ya yaranabilmiştir. Yıllar sonra bu hatasını anlayan hükümet, günümüzde dış politikada kimi “cılız adımlar” atmaktadır. Ancak bu cılız adımların ülkemizin geleceğine olumlu bir katkısı olmayacaktır. Tren çoktan kaçmıştır. Bu iktidarın radikal adımlar atma olanak ve yeteneği yoktur. Olan ülkemize oluyor…
DOĞRU PARTİ Yönetimi bu dış politika zafiyetini giderecek yetenektedir. “Yol haritamız” hazırdır… Bu değişimi göreceğimiz günler ufuktadır.
Yazımın burasında durup pencereye baktım. Kar yağışı durmuş ve Çankaya’da güneş açmıştı… Sadece Çankaya’nın değil, tüm Türkiye’nin güneşli günlerle buluşması dileğiyle bu yazıyı noktalıyorum.
Sevgilerimle kalın.
]]>