27 Şubat’taki Necmettin Erbakan'ı anma toplantısında konuşan Kemal Kılıçdaroğlu, “Erbakan’ın hayatının, kendilerine nasıl bir gelecek kurmak zorunda olduklarını ve omuzlarındaki sorumluluğu göstermesi açısından da yol gösterici olduğunu” söyledi. Kılıçdaroğlu’nun “yol gösterici” olarak adlandırdığı Necmettin Erbakan denilince aklımıza öncelikle ‘gulu gulu dansı’, ‘rejim kanlı mı, kansız mı değişecek?' , ‘tarikat ve cemaat liderlerine başbakanlıkta verilen yemek’ ve ‘kayıp trilyon’ gelmektedir. Bunlardan başka, yıllar önce CHP için söylediği şu sözler de belleklerdedir: “CHP bir ahtapota benzer. Bu ahtapotun kolları dinsizlik, zehri Kemalizm, beyni İttihat ve Terakki, gövdesi ise devleti ele geçiren vesayetçi kadrolardır.”
Necmettin Erbakan ile Abdullah Gül, “Bosnalı Müslümanlara yardım edeceğiz” diyerek halktan trilyonlarca lira topladılar ve bu paraları, sahte belgeler düzenleyip yerine ulaşmış gibi göstererek, kendi malvarlıklarına eklediler. Bu sahtekârlık ortaya çıktı, yargılandılar ve ceza aldılar. Bu kayıp trilyon davasından mahkûm olan Erbakan’a yol gösterici diyen Kılıçdaroğlu, laik cumhuriyetimiz için tehlikedir. 148 kilo külçe altın, bir milyondan fazla döviz ve birçok gayrimenkulü bulunan Erbakan ölünce çocukları, malların paylaşımı yüzünden mahkemelik olmuşlardı. İşte saygı ile andıkları, yol gösterici ve sözüm ona ‘milli görüşçü’ Erbakan, böyle biriydi. Bizlere yol gösteren tek insan vardır: O da eşsiz liderimiz Mustafa Kemal Atatürk’tür.
Erbakan’ı andıktan sonra 28 Şubat günü Altılı Ganyanın, üzerinde anlaştıkları ortak bildirgenin imza töreni vardı. Açıklanan bildirgede Atatürk, Türk Milleti ve laiklik kelimeleri unutulduğu gibi, Anayasa’nın değiştirilemez, değiştirilmesi teklif dahi edilemez ilk dört maddesi de yoktu. Buna karşılık 1921 yılının Teşkilatı Esasiye Kanunu’na atıfta bulunulmuştu.
Cumhuriyete karşı olan ihanet içindeki çevrelerle ‘helalleşme’ furyası başlatan ana muhalefet ile AKP’den kopan küçük partiler ve eskiyip bir kenara konulan diğer partilerin oluşturduğu Altılı Ganyan, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın ilk dört maddesini görmemek için birleşmişlerdir.
Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem ortak bildirgesine ilişkin Atatürk ve Türk Milleti ifadesinin kullanılmamış olduğu eleştirilerine, Deva Partisi İstanbul Milletvekili Mustafa Yeneroğlu şu şekilde yanıt verdi: “48 sayfalık metinde sadece bu magazinel konuları görmeleri ve onlara takılmaları zaten genel siyaset tavırlarının bir tezahürü.” Atatürk’ü ve Türk Milletini “magazinel konu” olarak gören bir anlayış ile, Atatürk’ün kurduğu CHP’nin nasıl bir ortaklığı olabilir? Böyle çağdışı kafalarla işbirliği yapmak, demokratik ve laik cumhuriyetimizin temeline dinamit koymak anlamına gelmektedir.
Demokrasinin ilk şartı olan laiklik, metinde “din ve vicdan özgürlüğünü güvence altına alan demokratik, laik, hukuk devleti çoğulcu toplum düzeninin temelidir” şeklinde sadece bir kez geçmektedir. Laiklik, dini fikirlerle dünya işlerinin birbirinden ayrılmasıdır; toplum ve devlet yaşamının akla ve bilime dayandırılmasıdır. Din adına yapılan baskı ve zorbalığın devre dışı bırakılmasıdır. Laiklik, aydınlanmanın ve çağdaşlaşmanın olmazsa olmazıdır. Ortak bildirgede, laiklik ilkesi konusunda gerekli vurgu yapılmamıştır. Böylece “laiklik tehlikede değildir” diyen Kılıçdaroğlu ile diğer tutucu beş partinin laiklik konusunda aynı yerde buluştuğu bellidir.
3 Mart 1924 tarihinde çıkarılan Devrim Yasalarını görmezden gelmek, laik ve demokratik cumhuriyetimizi kabul etmemektir. Bu yasalar laik cumhuriyetin temelidir. 3 Mart 1924 tarihli Devrim Yasaları’nın 98. Yıldönümü kutlandı ama Altılı Ganyanı oluşturan hiçbir parti, bu konuda açıklama yapmadı. Cumhuriyeti kuran CHP’nin bu konuda sessiz kalması, Yeni CHP olarak muhafazakârlığa ve liberalizme kaydığını göstermektedir.
Geçmişte laiklik karşıtı eylemlerin odağı olduğu Anayasa Mahkemesi tarafından saptanan AKP, laiklik karşıtı eylem ve söylemlerine devam ederken, Altılı Ganyanın ortak bildirgesinde laikliğin konu edilmemesinin nedeni, bu partilerin de dini, siyasette araç olarak kullanmaları ve laiklik konusunda gerekli hassasiyetlerinin bulunmamasındandır. Demokrasi vaat edenler, dinci gericiliğe karşı tavrını net bir şekilde ortaya koymak zorundadır.
Ortak bildirgede her kademedeki tarikat ve cemaatlerin başını çektiği dinci eğitim ile ilgili hiçbir bilgi yoktur. Laik, demokratik, bilimsel ve kamucu eğitim hakkında hiçbir şey bildirgeye yazılmamış. Ülkemizin her yerini saran tarikat ve cemaatlere karşı hiçbir söz yok. Tarikat ve cemaat yurtlarındaki tecavüzleri, ölümleri, intiharları görmeden yapılan bu ortak bildirge ile Türkiye’nin sorunlarını çözmek mümkün değildir. Sadece YÖK kaldırılacak demekle sorunlar çözülmez, her ile ve her ilçeye üniversite açmakla eğitimin kalitesi arttırılmaz. Nitelikli öğretim kadrosu ve yerleşkesi olmadan yükseköğretimde başarı sağlanamaz. Eğitimin okul öncesinden başladığı unutulmamalıdır; düşünen ve sorgulayan eğitim planlamasının bu şekilde yapılması gerekir.
Ortak bildirgede “1921 Anayasası’nın nispeten kapsayıcılığının peşinden kurulan Türkiye Cumhuriyeti Devleti, sonraki anayasalarında daha dar kalıplara girmiştir” ifadesi son derece düşündürücü ve tuzaklarla doludur. 20 Ocak 1921 tarihinde kabul edilen Teşkilatı Esasiye Kanunu’nda, cumhuriyet ilan edilmediği için ne rejim, ne de millet ifadesi vardı. Yani cumhuriyet ve Türk milleti ifadeleri yoktu. İşte bu iki ifade Altılı Ganyan’a göre 1924, 1961 ve 1982 Anayasalarını ‘dar’ kalıba sokmaktadır. Ülkemizin gördüğü en demokratik, en özgürlükçü anayasa olan 1961 Anayasası’na dar kalıp diyerek, Teşkilatı Esasiye Kanunu’na sarılmak emperyalist emelleri çağrıştırmaktadır.
Teşkilatı Esasiye Kanunu, Ulusal Kurtuluş Savaşı’nı yönetmek üzere çıkarılmış, olağanüstü dönemin yasasıdır. 1921 yılında Osmanlı vilayet düzeni geçerlidir, bu yüzden Teşkilatı Esasiye Kanunu’nda üniter bir ulus devlet yasası yoktur; yerel özerklik tanımlanmıştır. Devletin dini; İslam’dır yazmaktadır. Savaş halinin olağanüstü koşulları gereği yasama, yargı ve yürütme erklerini Büyük Millet Meclisi kullanmaktadır, yani kuvvetler ayrılığı ilkesi bulunmamaktadır.
Ortak bildirgede “herkesin kendi kimliğiyle yaşama katıldığı” ve “eşit vatandaşlık” sözleri, amaçları belli etmektedir. PKK terör örgütünün siyasal ideolojisinin yazıldığı kitaplarda ve HDP’nin parti programında “eşit vatandaşlık” ifadesi geçmektedir. Eşit vatandaşlık, vatandaşların eşitliğini ifade etmez; vatandaşlığın tanımı zaten eşitliği ifade eder. Bildirgede kullanılan eşit vatandaşlık, etnik vatandaşlık anlamındadır. Buradaki gizli amaç, anayasadaki Türk vatandaşlığı tanımını ortadan kaldırmaktır. Cumhuriyetimizin her vatandaşı, etnik ve dinsel kökeni ne olursa olsun Türk Milletinin şerefli bir üyesidir. Eşsiz liderimiz büyük önderimiz Atatürk, her konuda olduğu gibi bu konuda da son noktayı koymuştur: “Türkiye Cumhuriyeti'ni kuran Türkiye halkına Türk Milleti denir.”
Kısaca açıklanan bu ortak bildirge, cumhuriyet karşıtlığını güçlendirme bildirisi olarak tarihe geçecektir. CHP ve İyi Parti dışındaki diğer partilerin ne olduğu, kime hizmet ettikleri ve oy oranları bellidir. Böyle bir ortaklıkta demokrasiyi özümseyememiş partilerin olması yeni bir projeyle karşı karşıya kaldığımız şeklinde yorumlanabilir.
“Demokratik bir Türkiye” bu şekilde inşa edilemez. Güçlendirilmiş parlamenter sistem gibi anlamsız isimlere gerek yoktur. Doğru uygulanırsa parlamenter sistem, zaten güçlüdür. İvedilikle 1961 Anayasası’nı temel alacak çift meclisli bir sistemi öngören düzenleme yapılmalıdır. Tam bağımsızlığın, emperyalizm karşıtlığının ve Altı Ok’un bulunduğu bir program ile topluma heyecan ve umut verecek bildirge hazırlanmalıdır. Yoksa gerisi zaman yitirmekten, iktidarın ekmeğine yağ sürmekten ve emperyalizme hizmete devam etmekten başka bir işe yaramaz.//Azim ve Karar Dergisi
]]>