1945’ten beri gelen iktidarlar ve muhalefetler, eğer doğruyu yapsaydı şimdi ülkemiz çökmemiş olurdu. 20 yıldır bu iktidar da yanlış yaptı, muhalefet de tenkitle yetindi. Basında ülkenin ana sorunlarını yazan çok azdı, genellikle iktidar tarafından oluşturulan gündemin, haberlerle tekrarı ve yorumlanması etkili olamadı. Muhalefet te, basın da halktan kopuktu. Parti ileri gelenleri iktidarla çekişerek, basın da çok kere olanları tekrarla vakit geçirdi. Halk sesini duyurmak olanağı verilmemiş seyirciydi. Muhalefet kararlarını halka dayanmadan aldı, üç beş esnafla konuşmanın dışında, halk görünmez oldu. İktidar da Muhalefet te kendilerini bu ülkenin sâhibi sanıyorlar.
1923-1938 yıllarında, haberler aşağıdan yukarıya kalkınmamız içindi, son 20 yılda partilerin ileri gelenlerinin günlük kavgalarına döndü. Politikacılar arası çekişmeler, ülkenin hayâtî ana konularının halka anlatılmasına yer bırakmadı. Halk ayrıntıların tekrarıyla oyalanandı, bağımsızlık ve enerji gibi ana sorunlarınüzerinde , çok az yapılanı da, hiçbir işe yaramadı.
İkili İttifak ile de tutum değişmedi. Gündemde, Erdoğan karşıtı Kılıçdaroğlu/Akşener diliyle, iktidar yanlışlarının tekrarı da işe yaramadı. İktidarın yanlışlarının tekrarı muhalefete başarı getirmedi ve her dalda büyük çöküntü devam etti ve ediyor!
Bu durumun konuşulmayan nedeni dışarıya bağımlı olmamızdı. Bu nedenle Atatürk bize, “Bağımsızlık ve özgürlük benim karakterimdir” diyerek yol göstermişti. Biz ise bağımlılığın yıl geçtikçe artmasına 80 yıldır sustuk. Bu suskunluğun olmaması ve halkın bilgilendirilmesi için de Atatürk bize, “Basın, ulusun ortak sesidir. Bir güç, bir okul, bir yol göstericidir”, demişti. Hâlbuki basın çok zaman ve çok kere habercilik yaptı ve Atamızın uyarısını yerine getirmedi. Habercilikle öğretici yazarlığı bir birimden ayırmadı.
Muhalefette ve basında halktan kopuk idi. Halkın sesi duyulmayan bir toplumun, bir ülke olamayacağı unutuldu. Başımıza gelenlerin ana nedeni Atatürk’ün yolundan ayrılmış olmamızdı. Bağımlı olan ve halkı kalkınmamış ülkelerde olmayan refah ve mutluluk, bizde de olmadı. Eğer 80 yıldır yaptığımız gibi bu anlayıştaki kişilerle ve tutumla devam edersek, önümüzdeki 14 ayda da düzelemeyeceğimiz kesin. 1945’te Atatürk ilkelerinden ayrılmaya başladık, sapılan bütün yollar toplumumuzun yapısına aykırıydı.
Maddî manevî çöküşe girdik ve son 20 yılda bağımlılık arttı ve battık! Bu nedenle, Cumhuriyet ve Altıok, yâni temel ilkeler dururken, uygun olmayan bir yapıya sâhip altılı (!) İttifakın sistem arayışı korkutuyor. Sağ, Sol, Orta, “sistem” aramak artık devam etmemeli. Atatürk’ün zamanın gereğine göre geçici olarak yaptığı ve mutabakatta temel alarak aldıkları 1921 Anayasasında; Cumhuriyet, Atatürk, Laiklik, Devlet dili, Vatandaşlık Tanımı, Atatürk milliyetçiliği yok, tekkelerin kaldırılması yasağından bahis de yok. Federal bir yapının imzası var.
Bunlar ile yola çıkmak gene Atatürk ilkelerinden uzaklaşmaktır ve kesinlikle kabul edilemez. 1961 anayasasını temel almak daha olumlu bir yol olur. Şâyet aksi yapılırsa altılı, ittifak hakkında şüpheler onu yıkar, ülkeyi de tekrar çelişkilerle karşı karşıya bırakır, halk ta gene bölünmüş olarak kalır, son 20 yılın tekrarına geri döneriz. Ne olduğu muğlak olan “Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem” sözüne kanıp bir tuzağa düşmemek için, bunların ne anlama geldiği halka açıklanmalıdır, anlatılmalıdır.
Umarım halk ve basın uyanır, boğuntuya gelmeyiz. Erdemli ve dürüst kişilerin ellerinde, Atatürk ilkelerini uygulamalıyız. Bu halk tekrar bir deney tahtası olmayı kaldıramaz ve bir yerden patlak vermesi çok vahim, hatta hiç arzu etmediğimiz can alıcı olaylara neden olabilir. Aç ve ezilmiş bir topluluğun ne yapacağı hiç belli olmaz.
Kısacası suçlular ve yanlış yapanlar daima var olacaktır. Hüner ve sorumluluk, olaylar ve sorunlar kötüye varmadan, doğruyu düşünenlerin yanlışları durdurmalarıdır. Onlardan şikâyetle yetinip, çöküşü parçası olmak değil. Altılı ittifak, partilerinin değil, halkın uzun vâdedeki çıkarlarının nerede olduğunu doğru değerlendirmelidir.
Bugün karşılaştığımız felâketlerde İktidarın suçunun büyük olduğu açık. Ancak ona karşı yıllardır gerekeni yapamayan muhalefetler, basının büyük bir kısmı ve denetim sorumluluğunu yerine getirme bilincine eriştirilmemiş halk ta, olanlardan mesuldür.
Rus / Ukrayna savaşı nedeniyle karşılaştığımız, bağımlılıktan doğan zorluklar sürpriz değil, onlar, çok kere uyardığım, beklenmesi gereken bir durum idi. Bu durum ve sorunlar, biz bağımlı oldukça azalmayacak, çoğalacak. İleriye dönük planla hareket etmeyenlerin ortaya çıkan sorunları sürpriz olarak algılaması, üst düzeyde cehâlettir.
Gelişen savaştan ötürü, Rusya ile ABD/AB arasında seçim yapmak zorunda kalmamız, yakalandığımız bu âciz durumda, bizim uzun vadedeki ölüm fermanımız olabilir.
İktidar geçmişteki ve süren tutumu ile gerekeni yapmayacağını belli etti. Seçim olduğu takdirde, seçim ile değişimin olma ümidi ile bile olsa, bu halkın 14 ay beklemeye, ne sabrı ne de maddî gücü var. İktidarın aşağıdaki önerilerimin yapılmasına karşı çıkması olasıdır. Ancak bu da taraftarlarının ondan daha hızlı uzaklaşması ve kendi içinde karmaşayla karşılaşması anlamına gelir.
Halkımıza gelince, o Kıbrıs harekâtından sonra dişinden tırnağından vererek, savaş sanayinizin kurulmasını sağlayan fedakâr bireylerden oluşur. Bilgilendirildiğinde tekrar yardımcı olacaktır. Özel teşebbüs gereken yardımı yapmadığı takdirde, durumun daha da kötüye gideceğini ve para kazanacak özgür bir ortam kalmayacağını bilmeli ve yardım etmelidir.
Hemen, hiç vakit kaybetmeden: Enerjide, Tarımda ve Savunmada bağımlılığımızı azaltmak ve dolayısıyla halkın yükünü azaltmak yolunda, büyük miktarda maddî destek ve işlem kolaylığı sağlanarak:
1-Yeri müsait olan fabrikaların, Kamu binalarının, imkânı olan evlerin çatılarında; Fotovoltaik paneller ile güneş enerjisi elektrik üretimi yapılmasına,
2-Bol güneşi olan ülkemizde, özellikle Güney illerimizin Güney yamaçlarında bakımı daha az olacak büyük güneş enerjisi çiftlikleri acilen kurulmasına,
3-Aynı bölgelerde Fotovoltaik paneller üreten fabrikalar kurularak, hem içeride kullanılışın sağlanması, hem de ürüne aç dünya piyasasında yerimizi almaya,
4-1950’den beri batırılan çiftçimize, özel teşebbüs, devlet ve halk tarafından bir yıl içinde kalkınmasına,
Gerekecek yardımı yapmaya, bir gün bile geçmeden başlamalıyız. Bunların derhal yapılması beka meselesidir ve para hiçbir nedenle sorun yapılamaz. Konular ve nedenleri beka sorunu olarak gündemde devamlı tutulduğu takdirde, iktidar da bir kısmına çıkarları için de olsa, katılacaktır.
Halkı ve özel sektörü bilgilendirmek ve katkısını sağlamak yanlışı yapan iktidarın değil, geç te olsa, doğruyu konuşan muhalefetin öncülüğünde basının yardımıyla olur.
Muhalefet, Basın ve yazarlar da halkla bağdaşmalı, halka inmeli, halkın sesini dinleme ve cevaplama kanalını açmalı. Bu suretle de muhalefetin yıllardır kendi başına başaramadığının düzeltilmesi, halkı arkalarına alarak, halkın sesi, katkısı ve kırılamaz gücü ile beraber olmalı.
Atatürk çağı hariç, hiçbir devrim yukarıdan aşağıya olmadı. Devrimler halktan başlayınca kalıcı oldular. Bu nedenle halkı bilgilendirmeli ve halka dayanarak hareket etmeliyiz.
1938 fabrika ayarına dönmeliyiz.
Seçim konusuna gelince: Bugüne kadar istediğini yapan bir iktidara karşı, son seçim düzenlemesine bile engel olmaktan aciz bir muhalefet, nasıl oluyor da halka seçimi kazanacağını garantilemiş gibi konuşabiliyor?
Bu seçimi kaybetmeden, kaybetmemek için gereken önlemler alınmazsa, sonradan yakınmanın hiç kimseye yararı olmaz. Bu da biline!
]]>