Doğada aşırı yağmur ve sel binlerce yıldır oldu ve olacak. Ama insan eli değmeyen yerde felaket olmadı. Felâketler insanın bilinçsiz olması ve doğaya karşı gelmesi nedeniyle oluyor.
Son 20 yılda bu konuda en az 25 tane, öneri de içeren makale yazdım. Neden felâketlerin olduğunu ve nasıl önleneceğini ayrıntılarıyla, bazı yerde rapor yazarak anlattım. Belediye başkanlarına, Bakanlığa yazılar gönderdim. Yüzde 99’u cevapsız kaldı, önlemler alınmadı, maalesef ölümler devam ediyor!
İşte size Cumhuriyet Gazetesinde tam sekiz yıl önce, 20 Haziran 2014’te çıkmış bir yazımdan bazı alıntılar:
“Irmaklar, dereler binlerce yıldır var. Onların taşma yatakları da binlerce yıldır vardı. Bu yatakların izlerine bakarak, geçmişte suların nerelere kadar yükseldiğini görebiliyorduk. Bu yatakların bir neden için olduğu da belli idi.
Irmakların ve derelerin bazı yıllar yataklarından da dışarıya taşmaları, doğanın olagelen gerçeği idi. Var olan sel yataklarını hiçe sayarak daraltmak, yer altına sıkıştırmak, hattâ yol etmek te, her zaman İnsanoğlunun cehâleti oldu.
Bu doğa gerçeği nedeniyle uygar toplumlar sel felaketlerine maruz kalmamak için yeni yapılaşmalarda önlemlerini 100-150 yıllık yağmur verilerini, hesaba katarak alıyorlar. Doğal olaylar sınırların aştığında da, aldıkları önlem sınırlarını yükseltiyorlar.
İnsanoğlu her yerde, ırmaklardan ve derelerden sonra geldi. Yerleşim alanları onların varlığından sonra kuruldu. Yollar, meydanlar, köprüler, öncelikle konutlar, hepsi sonradan yapıldı. Bazıları yamaçlarda, bazıları ise bile bile, çukur yerlere, hattâ sel yataklarına yapıldı. İnsan eliyle oluşmuş bu yapılar, artık Doğa değil, işgalci! Yanlışlıklar yapıldıktan sonra da, köprüyü, yolu, konutu, sel götürdü diyerek sızlanmak boşuna, Ancak kendini ve halkı aldatmaktan başka bir şey değil.
Irmakların ve derelerin yataklarını daraltarak, hattâ yok ederek yapılan oturum alanlarının su altında kalması bir felâkettir, ama kesinlikle, âfet değildir. Bu felâket insan yapımıdır ve şâyet can kaybı varsa, kaza, alın yazısı, fıtrat, kader falan değil, açıkça işlenen cinayettir.
Şehirlerde, kasabalarda, köylerde yapılan yolların eğimleri, kendi üzerlerinde oluşacak en yoğun fırtına suyunu, yolun kullanılabilmesine engel olmadan, bir yere taşıyabilecek nitelikte olmalıdır. Eğer o suyu taşıyacak alt yapısı ve alt yapıya yönlendirecek yeterli rögarları yapılmamışsa, olan zarar ve ziyan doğa afeti değil, gerekenleri yapmayanların neden olduğu, ölümlerin sorumlusu da, belediye ve devlet yetkilileridir.
Bazı doğal afetler yeni bir ölçüde ilk defa olduğunda önüne geçilemeyeceği tahmin ederek önlemlerini evvelden tasarlamak artık kehânet olmaktan çıktı ve birçok Batı yönetimlerinin bilim dalı ve kuralları oldu.
Yağmur sularının yönetimi ABD’de, (Storm Water Management) ismi altında, yapılaşmaların kaçınılmaz ön şartı olarak uygulanıyor. Bu kurallara uyum hazırlanmadan ve çalışır vaziyete getirilmeden, hiçbir yol ve yapı ruhsatı verilmez, hiçbir yapılaşma başlayamaz ve yapılamaz.
Sel sularının bir de yöreyi, denizlerimizi, göllerimizi kirletme boyutu var. Uygar ülkeler artık bu nicelik yönünü de kontrol altına aldı ve gelen pis suların, denizlere, göllere, pisliği durulanmadan sokmuyorlar. Durulama havuzlarında tutuktan sonra girmesini temin ediyorlar. ( ............ )”.
Değerli okurlarım, öncelikle, oturum alanlarının içinden gelen suların kontrolsüz olarak yollara girmesi kabul edilemez. Yollar yamaçlardan ve yapılaşma alanlarından gelen suların, bazı yerde derelerin, devamı olarak kullanılamaz. Veyahut yolların bir dereye dönüşecek şekilde yapılması kabul edilemez. Meyilsiz yüzeylerde toplanan suyu yoldan alarak taşıyacak altyapısı olmayan yol, yol değildir. Ona dere yatağı denir ve tabii ki onlarda izlediğimiz felâketler olur.
Yol üzerinde oluşacak suyu yol kenarında bırakılacak doğru tasarlanmış menfezlerle, yol altına veya yol kenarındaki kanallara almak, seyretmekte olduğumuz felâketleri önler. Bilim bunu öngörmektedir. Bunu yapmamak ta cehâletin daniskasıdır! Ayıptır, günahtır!
Ayrıca yapılaşmakta olan yeni alanlarda, yapılanmadan ötürü oluşacak su emmeyen yüzeylerde oluşan suların, yollara çıkmasına müsâade edilemez. Bu suların kendi içinde fırtına geçinceye kadar depolanması yapıyı yapanın sorumluluğudur. Açıkta yeteri sahası bulunmayan şehir içi yerlerde geçici depolama yer altında oluşturulacak su deposunda tutmakla yapılır. Bunun yerine bazı yerlerde şâyet belediyenin fazla suyu alma kapasitesi varsa, belediye sistemi içerisine bedel karşılığı bırakılmasına da, müsaade alınabilir. Bu suretle de evvelden yapılmış yolların altyapısına ek yük gelmesi önlenir.
Ana yollar, kavşaklar, otoban kavşakları yağmur sularını kendi bünyelerinde havuzlama yöntemiyle fırtına geçinceye kadar tutarak yollara çıkmasını önlerler. Her halükârda “ne yapalım çok yağmur yağdı, sel olacak, evini iş yerini su basacak” düşüncesi bu çağda kabul edilemez. Eden Ortaçağda yaşayan ilkel bir mahlûk sayılmalıdır. Bu önlemler bilindiği hâlde almamak medeniyetsizlikten başka bir şey değildir.
Kötü bir altyapıyı miras olarak devralmış belediyeler de önlemler alabilir. Yanlışı düzeltmenin de yöntemleri var. Onları yapmaları gerekir.
Suçu; aşırı yağış, ırmak, dere, çay, taşması olarak isimlendirerek örtbas etmek te utanç vericidir, ayıptır!
Suçlunun kendimiz olduğunu anlamazsak, hiçbir yere varamayız. Yetkililerin yıllardır olagelen şeyleri sanki ilk defa oluyormuş gibi karşılamanın arkasına saklanmalarını, arık kimse yutmasın. Evvelden aşırı yağmur geleceğin haber verildi diye aldatılmaya müsaade edilmesin.
Seyretmekte olduğumuz acı durumların olmaması için alınabilecek önlemlerin var olduğunu biliniz ve yapılması isteyiniz.
Bu ülke bizim, biz sahip çıkmalıyız. Biz ne istediğimizi bilmedikçe ve gerekeni istemediğimiz için, hiçbir şeyin düzelmediğini yaşamaktayız.
Bu atalete ve geriliğe artık “yetti gâri” demenin zamanı geçiyor, hattâ geçti bile. UYAN!
]]>