Sizden Gelenler
Köşe Yazarı
Sizden Gelenler
 

Ersoy Arslan Yazdı: "ARKA TARAF BOMBOŞ"

BİR ŞEHİR EFSANESİ:"ARKA TARAF BOMBOŞ" Ersoy Arslan Her gün aynı muhabbet, her durakta aynı tantana ve bitmeyen, asla sonu gelmeyen o devasa yalan: "Arka taraf bomboş..." Bu sadece basit bir yalan değil, aynı zamanda kuru iftira... Doğrudur, arka tarafta öne nispeten makul bir boşluk var, lakin o kadarcık insani bir mesafe de olmasın mı? Evet, 'boşluk da boşluk' diye haykıran arkadaş, senin de bildiğin üzere bizler insanız, azıcık da olsa insanca muamele görmek bizim de hakkımız değil mi? Otobüse binmekte zorlananlar, dışardan yürüyerek otobüsün arkasına şöyle bir göz gezdirip öfke dolu bakışlarla "Ya arkası bomboş" diye bağırıp işi küfretme noktasına dek vardırınca, ön taraftaki birlikler arkaya doğru hücuma geçer hemen. Kimse sorgulamaz, "ulan gerçekten de iddia edildiği kadar devasa boşluklar var mı" diyerek kendi içinde en ufak bir muhasebe dahi yapmadan, galeyana gelmiş bir halde ve de büyük bir hınçla, kendi haklarından çalan o bencil "Arka Taraf" güruhuna karşı taarruza kalkarlar. Bu elim saldırı, arka taraftakilerce belli oranda püskürtülebilirse şayet, bir sonraki durakta şoförü de kendi saflarına çekerek, entrika yüklü söylemlerini sinsilik dolu bir eylemle taçlandırmaları işten bile değildir. Bu eylem, şoförün arka kapıları ardına dek açarak herkesin kanunsuz bir şekilde ve despotça içeri dalmalarına izin verilmesidir. Kanunsuz, çünkü sözüm ona kartlarını ön tarafa yollasalar da bazıları salağa yatarak kartını cebinden asla çıkarmaz; despotça, çünkü nefret ettikeri o malum arka taraftakileri adeta ezercesine yok sayarcasına bir tavırla, inanılmaz derecede rahatsızlık vererek sıkıştırır, onlara bir yerlere tutunma imkânı dahi vermezler. Dışardan bakan gözlerin boşluk diye tasavvur ettikleri şey aslında şu idi: insanlar kucak kucağa değil ve et ete yeterince değmiyor... Ama işte sonunda başarmışlardı, kapıların açılmasıyla arka taraf çığırından çıkmış, ortam dingonun ahırına rahmet okutan bir pozisyona bürünmüştü bir anda. Tanımadığım insanlarla bu denli içli dışlı olmam ve de ciddi tensel yakınlaşmalar neticesinde meydana gelebilecek istemsiz tacizlere maruz kalma tehlikesi gibi unsurlar beni ziyadesiyle tedirgin ediyordu. Ayrıca, kilolu oluşumdan mütevellit etrafımda vuku bulan boşluk, insanları yeterince sıkışmak istemediğim yanılgısına sürüklüyordu genelde. "Neden ilerlemiyorsun kardeşim" diye bağıranlara ben biraz şişkoyum ya ondan ötürü burda boşluk var sanıyorsunuz diyerek beyhude cevap vermekle uğraşmak istemediğimden, derin nefes alıp karnımı içime çekerek bir yerlere doğru sıkışmaya çalışıyordum. Ortam o denli bir samimi havaya bürünmüştü ki, arkamdaki amca resmen bana dayamış, ben ise öndeki seksi kadınla olan öpüşme mesafesinden kendimi kurtarmaya çalışıyor  bir halde ayakta durabilme gayretindeyim. Bizim zalim şoför bir sonraki durakta da kapıyı açmasın mı? Kadının teki bağırdı: "Lütfen birer adım daha ilerleyelim." Ulan ne bir adımı?! İki santim dahi ilerlenmiş olsa, arkadaki amcayla geri dönülmez bir noktaya gelerek hiç de arzu etmediğim bir kenetlenmeye maruz kalacak, amcanın biricik gözdesi haline geliverecektim bir anda... Adamın biri de "Lütfen birbirimize yardımcı olalım, ha gayret iki kişi daha kaldı onları da alalım, insanlar işe yetişecek" diyerek birlik beraberlik mesajı vermeye kalktı bana bakarak. Abi niye herkes bana bakarak konuşuyor? Bu otobüsteki tek sorun ben miyim? Hem niye dışarda kimse kalmamak zorunda ki?! Bu, tek ve de son otobüs mü, dışarda kalıp da binemeyenleri canavarlar mı yiyecek, nasıl bir tehlike var dışarda ki herkes can havliyle kendini içeri atmaya çalışıyor? Ve yoğun baskılar neticesinde bir miktar daha ilerledik. Bütün otobüs tek vücut olmuştuk sonunda, ama mecazi anlamda değil,  bizi kimsenin ayıramayacağı bir birlik beraberlik, teklik söz konusuydu nihayet. Nasıl ki ben amcanın helaliysem, önümdeki seksi kadın da benim helalim olmalı artık, diye geçirdim içimden. Çünkü  dudaklarımız arası mesafe üç santimin altına düşmüştü ve bu şartlar altında kadını öpmem, nefsi müdafaadan başka bir şey olamazdı. Ama tuttum kendimi, hayvani arzulardan ve her türlü hayvanlıktan uzak durmam gerekiyordu. İnsan kendini kirlenmiş hissediyor tabi, bedenen ve de ruhen... Otobüsten her indiğimde saatlerce sıcak suyun altında kendimi çitileme isteğimin ana sebebi, fiziksel olarak temizlenme ihtiyacı değildi elbette... Hergün yaşanan bu insanlık dışı durum, ruhta derin yaralar bırakıyor azar azar... Hayvanlar bile bu muameleyi hak etmez. Aynı otobüse mazlum koyunları sıkış tıkış bindirmeye kalk, onlar bile olaya isyan eder, tekme-boynuz ata ata o aracı hurdaya çevirirlerdi. Ama Allah'ın sureti, hayvandan üstün yaratılmış olan insanın kendine layık gördüğü şehir içi ulaşım şekli, işte buydu maalesef... Ve biraz sonra arkadan gelen boş otobüs bizimkini solladı. Yayıla yayıla oturmuşlar, ayak ayak üstüne atmış bir halde bize istihza eden gözlerle bakıyorlardı. Sırıtarak seyrettiler konserve halimizi. Otobüse arkadan binenlerden biriyle göz göze geldik, öfke dolu bakışlarımdan tedirgin olmalı ki kaçırdı hemen bakışlarını. Boş gitmeleri neyse de bizden önce ulaşacaklardı hedefe. Neredeyse her gün aynı şey oluyordu, öndeki aracı bir türlü rahat bırakmadıkları için, her durakta üç beş dakka fazladan zaman kaybedince arkadaki de rahatça gelip geçiyordu haliyle, ve kimse bu vaziyetten bir ders çıkarmıyordu inatla, yarın yine aynı şey olacak, aynı kişiler aynı ısrar ile kucak kucağa yolculuk için elinden geleni ardına koymayacaktı. Evet, arka taraf bomboş gerçekten de, arka taraf arkadaki otobüsün ta kendisi, ama bunu kimse görmüyor, yazıklar olsun... Ersoy ARSLAN, Öyküersoyarslan78@gmail.com ]]>
Ekleme Tarihi: 30 Ekim 2022 - Pazar
Sizden Gelenler

Ersoy Arslan Yazdı: "ARKA TARAF BOMBOŞ"

BİR ŞEHİR EFSANESİ:"ARKA TARAF BOMBOŞ"

Ersoy Arslan

Her gün aynı muhabbet, her durakta aynı tantana ve bitmeyen, asla sonu gelmeyen o devasa yalan: "Arka taraf bomboş..."

Bu sadece basit bir yalan değil, aynı zamanda kuru iftira... Doğrudur, arka tarafta öne nispeten makul bir boşluk var, lakin o kadarcık insani bir mesafe de olmasın mı? Evet, 'boşluk da boşluk' diye haykıran arkadaş, senin de bildiğin üzere bizler insanız, azıcık da olsa insanca muamele görmek bizim de hakkımız değil mi?

Otobüse binmekte zorlananlar, dışardan yürüyerek otobüsün arkasına şöyle bir göz gezdirip öfke dolu bakışlarla "Ya arkası bomboş" diye bağırıp işi küfretme noktasına dek vardırınca, ön taraftaki birlikler arkaya doğru hücuma geçer hemen. Kimse sorgulamaz, "ulan gerçekten de iddia edildiği kadar devasa boşluklar var mı" diyerek kendi içinde en ufak bir muhasebe dahi yapmadan, galeyana gelmiş bir halde ve de büyük bir hınçla, kendi haklarından çalan o bencil "Arka Taraf" güruhuna karşı taarruza kalkarlar.

Bu elim saldırı, arka taraftakilerce belli oranda püskürtülebilirse şayet, bir sonraki durakta şoförü de kendi saflarına çekerek, entrika yüklü söylemlerini sinsilik dolu bir eylemle taçlandırmaları işten bile değildir. Bu eylem, şoförün arka kapıları ardına dek açarak herkesin kanunsuz bir şekilde ve despotça içeri dalmalarına izin verilmesidir. Kanunsuz, çünkü sözüm ona kartlarını ön tarafa yollasalar da bazıları salağa yatarak kartını cebinden asla çıkarmaz; despotça, çünkü nefret ettikeri o malum arka taraftakileri adeta ezercesine yok sayarcasına bir tavırla, inanılmaz derecede rahatsızlık vererek sıkıştırır, onlara bir yerlere tutunma imkânı dahi vermezler.

Dışardan bakan gözlerin boşluk diye tasavvur ettikleri şey aslında şu idi: insanlar kucak kucağa değil ve et ete yeterince değmiyor... Ama işte sonunda başarmışlardı, kapıların açılmasıyla arka taraf çığırından çıkmış, ortam dingonun ahırına rahmet okutan bir pozisyona bürünmüştü bir anda.

Tanımadığım insanlarla bu denli içli dışlı olmam ve de ciddi tensel yakınlaşmalar neticesinde meydana gelebilecek istemsiz tacizlere maruz kalma tehlikesi gibi unsurlar beni ziyadesiyle tedirgin ediyordu. Ayrıca, kilolu oluşumdan mütevellit etrafımda vuku bulan boşluk, insanları yeterince sıkışmak istemediğim yanılgısına sürüklüyordu genelde. "Neden ilerlemiyorsun kardeşim" diye bağıranlara ben biraz şişkoyum ya ondan ötürü burda boşluk var sanıyorsunuz diyerek beyhude cevap vermekle uğraşmak istemediğimden, derin nefes alıp karnımı içime çekerek bir yerlere doğru sıkışmaya çalışıyordum.

Ortam o denli bir samimi havaya bürünmüştü ki, arkamdaki amca resmen bana dayamış, ben ise öndeki seksi kadınla olan öpüşme mesafesinden kendimi kurtarmaya çalışıyor  bir halde ayakta durabilme gayretindeyim.

Bizim zalim şoför bir sonraki durakta da kapıyı açmasın mı? Kadının teki bağırdı: "Lütfen birer adım daha ilerleyelim." Ulan ne bir adımı?! İki santim dahi ilerlenmiş olsa, arkadaki amcayla geri dönülmez bir noktaya gelerek hiç de arzu etmediğim bir kenetlenmeye maruz kalacak, amcanın biricik gözdesi haline geliverecektim bir anda...

Adamın biri de "Lütfen birbirimize yardımcı olalım, ha gayret iki kişi daha kaldı onları da alalım, insanlar işe yetişecek" diyerek birlik beraberlik mesajı vermeye kalktı bana bakarak. Abi niye herkes bana bakarak konuşuyor? Bu otobüsteki tek sorun ben miyim? Hem niye dışarda kimse kalmamak zorunda ki?! Bu, tek ve de son otobüs mü, dışarda kalıp da binemeyenleri canavarlar mı yiyecek, nasıl bir tehlike var dışarda ki herkes can havliyle kendini içeri atmaya çalışıyor?

Ve yoğun baskılar neticesinde bir miktar daha ilerledik. Bütün otobüs tek vücut olmuştuk sonunda, ama mecazi anlamda değil,  bizi kimsenin ayıramayacağı bir birlik beraberlik, teklik söz konusuydu nihayet. Nasıl ki ben amcanın helaliysem, önümdeki seksi kadın da benim helalim olmalı artık, diye geçirdim içimden. Çünkü  dudaklarımız arası mesafe üç santimin altına düşmüştü ve bu şartlar altında kadını öpmem, nefsi müdafaadan başka bir şey olamazdı. Ama tuttum kendimi, hayvani arzulardan ve her türlü hayvanlıktan uzak durmam gerekiyordu.

İnsan kendini kirlenmiş hissediyor tabi, bedenen ve de ruhen... Otobüsten her indiğimde saatlerce sıcak suyun altında kendimi çitileme isteğimin ana sebebi, fiziksel olarak temizlenme ihtiyacı değildi elbette... Hergün yaşanan bu insanlık dışı durum, ruhta derin yaralar bırakıyor azar azar... Hayvanlar bile bu muameleyi hak etmez. Aynı otobüse mazlum koyunları sıkış tıkış bindirmeye kalk, onlar bile olaya isyan eder, tekme-boynuz ata ata o aracı hurdaya çevirirlerdi. Ama Allah'ın sureti, hayvandan üstün yaratılmış olan insanın kendine layık gördüğü şehir içi ulaşım şekli, işte buydu maalesef...

Ve biraz sonra arkadan gelen boş otobüs bizimkini solladı. Yayıla yayıla oturmuşlar, ayak ayak üstüne atmış bir halde bize istihza eden gözlerle bakıyorlardı. Sırıtarak seyrettiler konserve halimizi. Otobüse arkadan binenlerden biriyle göz göze geldik, öfke dolu bakışlarımdan tedirgin olmalı ki kaçırdı hemen bakışlarını. Boş gitmeleri neyse de bizden önce ulaşacaklardı hedefe. Neredeyse her gün aynı şey oluyordu, öndeki aracı bir türlü rahat bırakmadıkları için, her durakta üç beş dakka fazladan zaman kaybedince arkadaki de rahatça gelip geçiyordu haliyle, ve kimse bu vaziyetten bir ders çıkarmıyordu inatla, yarın yine aynı şey olacak, aynı kişiler aynı ısrar ile kucak kucağa yolculuk için elinden geleni ardına koymayacaktı. Evet, arka taraf bomboş gerçekten de, arka taraf arkadaki otobüsün ta kendisi, ama bunu kimse görmüyor, yazıklar olsun...

Ersoy ARSLAN, Öyküersoyarslan78@gmail.com

]]>
Yazıya ifade bırak !

Diğer Yazıları

18
Mayıs
21
Ağustos
28
Haziran
23
Haziran
16
Haziran