“Türkiye halen bir demokrasi ama öyle kalacağı kesin değil!”
Yukarıya aldığım ifade İngiliz “The Economics” dergisinin Türkiye için hazırladığı “Türkiye Diktatörlüğün Eşiğinde” başlıklı dosyasından.
Bu tespit çok su kaldırır. Türkiye’deki yönetimin şu anda demokrasi olduğunu söylemek mümkün değil çünkü. Ancak anayasal olarak öyle görünüyor.
Ama başlık çok önemli!
Bugünkü yazımın başlığı konusunda çok düşündüm ve başlığa ‘Karanlık Ötesi’ dedim. Çünkü en derin karanlığımız bu olsa gerek. Dolayısıyla buna karanlık demek haksızlık olurdu.
Açlık ve yoksulluğun pik yaptığı, yağma ve talanın ülkemizin bütün ormanlarını, sahillerini, madenlerini, suyunu ipotek altına aldığı, insan haklarının rafa kaldırıldığı, dahası anayasa ihlallerinin söz konusu olduğu ve hukukun üstünlüğünün yok sayıldığı karanlık bir dönemden geçiyoruz.
Yaşadıklarımıza birkaç örnek vermek gerekirse: Bursa Uludağ’da kurulması planlanan Alan Başkanlığı’na tepkiler sürüyor. Milli park sınırları içinde tek yetkili olan Tarım ve Orman Bakanlığı ile, Doğa Koruma ve Milli Parklar Müdürlüğü’nün yetkilerinin Kültür ve Turizm Bakanlığı ve Uludağ Alan Başkanlığına devredilmesine Ekoloji Birliği ile İstanbul Adalet Komisyonu birlikte tepki koyarak: “Giderayak milli parkları talan etmelerine izin vermeyeceğiz.”dediler.
Marmara ve Ege bölgeleri kuraklık konusunda kritik riskli seviyede.
Şimdilik umut veren bir gelişme: Cengiz İnşaat’ın Bodrum Gölköy Mahallesi, Çekmeköy’deki 678 bin metrekarelik alana yapılması planlanan turistik tesis ve rezidans projesi iptal edildi.
Altın Madenleri ’ne ve HES’ler ve benzeri doğa felaketlerine yönelik davalar devam ediyor.
Özetle halkın ekoloji ve çevre örgütleriyle doğasını, ormanını, yaylasını, sahillerini korumak için bitmeyen mücadelesi sürüyor. Bu çok değerli. Aksi sermayenin çocuklarımızın yarınlarını çalmasına izin vermiş olacağız.
Ülkemizin seçim sürecine girdiği şu günlerde bütün bunlar arkada kalmış gözüküyor. Bu yüzden anımsayalım istedim.
Varsa yoksa seçim ve iktidarın yaptığı tam kadro abluka!..
Valiler, kaymakamlar, basın, medya, daha daha!
Bütün kamu kurum ve kuruluşları…
Tek bir amaç var; kazanmak!
İngiliz ‘The Economics’ dergisinin kapağı ve dosyası ülkemizin içinde bulunduğu durumu anlatmak bakımından önemli. Ancak ülkemizde bunun aksine inanlar var. Halen ülkemizde yaşananlara demokrasi diyenler var.
Kimler mi onlar?
Onlar oluşturulan bu yeni sistemin kazananları…
2022-2023 eğitim öğretim yılının birinci yarıyılı sona erdi. Çocuklarımız karnelerini aldılar. Hepsini kutluyorum. Karne günü yürekleri dağlayan bir olay düştü ekranlara, haber sayfalarına.Bir çocuğumuz “anne karne hediyesi olarak et aldı” dedi. Birilerinin masasında kuş sütünün eksik olmadığı bir ülkede seni sevdiğin etten kim/kimler mahrum etti güzel çocuğum?
Onlar utanmaz, onlar vermeden almaya alışkınlar. Tevfik Fikret’in “Han-ı Yağma” şiirindeki dizelerini anımsatmak lazım onlara; “Yiyin efendiler yiyin, bu han-ı iştiha sizin, Doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin!”
İçimiz kan ağlıyor; Buğdayın ana vatanında buğdayı ithal eden bir ülke olduk ve üretmez olduğumuz pek çok tarım ve hayvan ürünlerini. Şimdilerde bu ürünlere ulaşmayı marifet sayanlar var. Kitap alıp okuyamaz olduk, çünkü kâğıt fabrikalarımız satıldı ve artık kâğıt çok pahalı. Paramız pul oldu. Enflasyon sıralamasında G20 ülkeleri sıralamasında birinci, dünyada sıralamasında altıncı sıradayız. Bu denli büyük sıkıntılarının olduğu bir ülkede iktidarın anayasa değişikliği teklifi Anayasa Komisyonunda muhalefet partileri temsilcileri var!
İçimiz kan ağlıyor; Gül yüzlü güneş gözlü çocuklarımız aç, açıkta. Onlara sahip çıkamadık. Vahşi kapitalizmin her gün soframızdaki ekmeğimizi azaltmasına izin verdik. Sahillerimizi, yaylalarımızı, ormanlarımızı, sit alanlarımızı, özetle doğamızı koruyamadık. Onları sermayenin yağmalamasına, talan etmesine izin verdik. Mücadele edildi elbette, edildi ama o denli paramparça ve dağınık ki toplumsal örgütler, o kadar ele geçirilmiş ki bütün dinamikler amaçlanan yolu alamadık.
Buradan çıkacağımızı biliyorum. İster koşulları orantısız 2023 seçimleri, ister onun ötesinde ama mutlaka çıkacağız.
Bu noktada ben yoksam çıkış yok diyenler var, olacaktır da… Ancak onlar kendilerini hep dünyanın merkezine koyanlardır. Kendi seslerinin dışındaki seslere kulaklarını tıkayanlardır.Onlar kazanmak için her şeyi yapanlardır. Oysa ülkesinden, halkından yana olanlar kendilerinden iyi olanlara yol verebilenlerdir.
Bakın Yeni Zelanda’nın 42 yaşındaki başbakanı Jacinda Andern; “Artık bu işin hakkını verecek kadar yeterli olmadığımı biliyorum.” diyerek istifa etti.
Bilmek çok büyük bir erdem,bilmediğini bilmek de… Andern, demokrasi bilinci bağlamında olumlu bir örnek. Ülkemiz demokrasisi bu noktaya uzak olsa da onun bu erdemli davranışı dünya demokrasi tarihindeki yerini alacaktır.
Karanlık ötesi bir yerdeyiz ve buradanBüyük Atatürk’ün inanç ve kararlığı ile çıkacağız. Çünkü şimdilerde onun Gençliğe Hitabesinde belirttiği karanlık ötesi bir yerdeyiz. “…Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zapt edilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir… İktidara sahip olanlar gaflet, delalet ve hatta hıyanet içinde bulunabilirler. Hatta bu iktidar sahipleri, şahsi menfaatlerini müstevlilerinin siyasi emelleriyle tevhit edebilirler. Millet, fakruzaruriyet içinde harap ve bitap düşmüş olabilir.
Ey Türk istikbalinin evladı!
İşte, ahval ve şerait içinde dahi vazifen, Türk istiklal ve cumhuriyetini kurtarmaktır. Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur.”
İşte büyük Atatürk’ün emaneti!
Emperyalizmin çizmeleri altından vatanını söküp alan o büyük liderin ilkelerine sıkı sıkı sarılmalıyız ve onun tam bağımsızlık ülküsü için yeniden “Ya bağımsızlık ya ölüm!” demeliyiz…