Ey tanrıların mırıltısıyla titreyen kadim topraklar
taşın kalbinde büyüyen tohum
Bahçelerin dalgın beyaz gülleri
Mevsimlerin sonsuz görüntü dalgaları
Köklü fikirlerin tüm gölgeleri,
Martıların çığlıklarıyla, denizler sessiz ıslıklarla köpürüyor.
Güneş dünyayı terk ediyor, insan insanın yarasına tuz biber atıyor
Birçok güzel rüya uykumuzdan kayboldu.
Her günün ardından yüzyıllar geçmiş gibi hissediyorum
Yakınlarda bize uzanan bir el yok
Uzanmış eller sadece uzaktan bakıyor
Tüm bu olaylar karşısında çaresizliğime mi kızmalıydım,yoksa azgın rüzgara mı kızmalıydım,yoksa bir köşede sessizce izleyen Tanrı’ya mı kızmalıydım?
Her şey ve herkes karanlık bir köşede hatırlanmayı bekleyen bir tutsak gibiydi.
Aniden kendimi düşündüm, kaburgalarımı saymak için ellerimi kaldırdım ve Barada Nehri ile Nil kıyılarının benden kaçtığını gördüm.
parmak uçlarımı aradım
gözlerim yaşlarla doldu
Sonra kalbime dokundum bak bana dedim ölemeyeceksen bari beni bir nehir kıyısında iz bırakmadan bırak biraz tarafsız ol hiç benim olmamış gibi davran
Her şeffaflık yeni bir başlangıç yaratır.