Yokluk veya hiçlik genellikle bir yokluk durumu olarak adlandırılır. Felsefi bir kategoriye koysak bile, hiçlik ya da yokluk olarak da kullanılmaktadır.
biraz farklı bir bakış açısından
var olmayan varlık; varoluşsal değeri, anlamı veya kurtuluşu olmayan; ait olduğu varlık-bilgi çerçevesinin gerçeklik tasarımına uymaz veya gerçek olmayanı bu çerçeveye göre tanımlar; Bireysel varoluşun aksine, genel olarak varoluş ve daha özel olarak yokluk için felsefi terimler olarak muafiyetler.
Bu, insandaki hiçlik ile aynıdır.
Hiçlik diye bir şey varsa o da bizdeki yerini nasıl bulduğumuza göre kendini ayarlar.
Ruhsal olarak, hiçlik aslında her şey demektir. Hiçliğin büyük bir bilgeliği vardır, bilginin getirdiği alçakgönüllülük.
Kendini ve Allah'ın hikmeti karşısındaki yerini bilme durumu; Evrenin büyüklüğünün bilinciyle, onun bir toz zerresi olduğunun bilinciyle...
Örneğin, Sınırı aşan herhangi bir şey, onun karşıtına karşılık gelir."
Hiçliğin sonu olarak kabul edeceğimiz nihilizmin başlangıcı septizm ile ilişkilidir.
Hiçlik, uzamsal ve zamansal varlığı olmayan şeydir. Yani hiçliğin ifade bile edilebilecek bir niteliği yoktur. Bu yüzden hiçliği bildiğimiz varlığın karşıtı olarak ifade eder ve ona sadece bir isim veririz. Var olmayan, hatta niteliği olmayan bir şeyi ifade etme gücüne sahiptir.
Ve bunun bilincinde olmamıza rağmen, Hiçlik bize sürekli olarak Evrenin yoktan var olup olmadığı sorusunu hatırlatır.
Ve biliyoruz ki Evren ne bizden önce ne de bizden sonra boş değildir.
Uzay boşluğunda madde ve enerjiyi ortadan kaldırsanız bile, hiçliğin enerjisi vardır ve evrenin yoktan var olmasının tek yolu, enerjinin korunumundan dolayı hiçliğin enerjisidir. Bugün evrene baktığımızda kuantum alanları, madde, karanlık madde, enerji ve karanlık enerji ile dolu olduğunu görüyoruz.
Ve buna göre Varlık yoktan mı yaratıldı?
Mutlak hiçliğin, hiçlik tarafından ima edilmediği veya gerektiği gibi anlaşılmadığı sürece var olduğu söylenemez. Bu nedenle, varlık mutlaka bir "bileşen" veya varlık gerektirdiğini belirtir.
Kısaca varlığı ve yıkımı hatırlatan bu şiiri sizlere sunmak istiyorum.
Yavaş sür hiç acelem yok
Batan güneşi geçtik nasıl olsa
Yoksa o'mu bizi geçti bilemedim
Başka bir gök var az ilerde
Onuda geçtik mi ?
Suskun kırlar tarlasına az kalır
Yavaş sür hiç acelem yok
Nasılsa ölü değil miyiz ?
En çabuk susturulanladan
Uyuyan kuşlar mı bizden
biz mi kuş beyinliğiz bilemedim
Tanrı çizmeye karar alacakken bizi
Her şeyi bir soluk aldı
Yavaş sür hiç acelem yok
Geçmişimi zaten hatırlamıyorum
Çölde ölümün çanlarını yerleştirdiklerinden beri
Sahildeki çıplak ayak izlerini
sahi kimindi onlar ?
Bir ozanın mızrap vuruşları gibi
Rap rap rap ne hoş ezgiler
Yavaş sür hiç acelem yok
Geceler çok kısa uykum bölünmesin
Günün günahları sırtımda zaten ağırlı
Üzüm bağını geçmeden evvel uyandır beni
bir kaç fıçı şarap alalım cennete zamanımız çok nasılsa

Yavaş sür hiç acelem yok
Çöküşün ızdırabını yaşıyorum
Karanlığın esintisini ..
Ay mor halka yas tutmuş bulutlar
çöküyor damların üstüne
Ha yutu ha yutacak
Sonra rüzgar bizi alıp götürecek
Ve aniden hiçliğin hiçliği içinde sanki hiç var olmamış gibi bir hiç olacağız.
Yavaş sür hiç acelem yok
24/10/2022-Paris
]]>