Sessizliğin ortasında
Soğuk bir kış gecesiydi
Rüzgar fesleğen çalılarının arasından esiyordu
Gökyüzünde parlayan ay yoktu, dans eden yıldızlar yoktu
Eski bir incir ağacının dalında tüneyen karanlık vardı
Kaybedilen umutların solduğu yerde
Korkudan titreyen kuşlar vardı
Geceleri keder içinde uyanık yatan arılar
Kararsız bir evrende olmanın umutsuzluğu ile acı içinde yaşamanın arasında
Zorlu bir fırtına ağaçları dövüyordu
Yıkıcı rüzgarların zorlu yolunda
Ağaçların kökleri umutsuzluğa kök salmıştı
"Kara gece" zindanında hapsolmuş bir gecenin içinde bir gece
Bir zamanlar çimenlerin üzerinde mutlu bir şekilde yatan çiçekler, gülümseyen tavşanlar vardı
Masada ekmek, şamdanlarda ışık, bardaklarında berrak su olan insanlar vardı
Şimdi güçlü rüzgar sert bir el gibi her yere vuruyordu
Sırlarla dolu bir bulut gibiydi, gerçeklikle bağını kaybetmişti
Olanların dehşetinden korkuyordu ve korkutucu çöllerden, tehlikeli yollardan ve vahşi ormanlardan korkarak geçiyordu
Sakin bir nehirde sıralanmış çakıl taşları çığlık atıyor
Uzaklardan, insan gölgeleri sarhoş bir şekilde dönüyor
Doğudan batıya haber taşıyan ışık karanlık bir bulutun önünden geçerken
Acı içinde yere düşen berrak bir yağmur damlası elimi ıslatmıştı
Sessizliğin hüznüyle yere düşen bu yağmur damlası ışığın çocuklarının gözyaşlarıydı
Henüz tam olarak açmamış güllerin çiçekleri