Yazımın başlığı nedeniyle, 1600 yılında asılan, düşünür, rahip, gökbilimci, filozof Giordano Bruno’nun sözleriyle başlamam yerinde olur.
“Tanrı irâdesini hâkim kılmak için yeryüzündeki insanları kullanır. Yeryüzündeki kötü insanlar ise kendi iradelerini hâkim kılmak için Allah’ı kullanırlar.”
“Önce sosyalistleri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü ben sosyalist değildim.
Sonra sendikacıları topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü ben sendikacı değildim.
Sonra Yahudileri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü ben Yahudi değildim. Sonra beni almaya geldiler; benim için sesini çıkaracak kimse kalmamıştı.” Kıssadan hisse!
Sevgili okurlarım, geldiler onu aldılar ve astılar! Bize de gelmişlerdi ve babam ve amcam dahil birçok vatansever idama mahkum edilmişti.
Toplumumuz bu açıları ne çabuk unuttu ve şimdi tümü kendi infazını seyredebiliyor. Sanki olanlar başkasına oldu ve oluyor. Sanki başka ülkedeler ve her gün daha da fazla fakirleşen ve çöküşün sonuna yaklaşan kendileri değil.
Partilerin en güçsüzünden bile vaatler ve kazanacağız palavraları havada uçuşuyor. Daha birkaç ay evvelki hezimeti bize yaşatan sanki onlar değildi. Sanki o hezimeti yaşayan bu toplum değildi.
Sanki bu basın değildi! Evet, inanılır gibi değil! Değil ama bunlar yaşadığımız geçekler!
Geçen gün gazetede Necati Doğru’nun yazısından Türk öğrencilerinin 37 OECD ülkesi arasında matematikte 32. Fen derslerinde 29. Okuma becerilerinde 30’uncu sırada yer aldıklarını okudum.
Singapur, emperyalistlerin elinde sömürüye dönüşmüş demokrasi yalanıyla değil, sadece hukuk, insanlık, yardım ve kardeşlik prensipleri ile yönetilir.
Bağımsız ve uygar bir ülke olduğu nedeniyle listede birinci olduğuna hiç şaşmadım.
78 yıldır kendi çöküşüne seyirci olan bizlerin de sonlarda olduğu beni şaşırtmadı. Aksi olsaydı çok şaşırırdım!
Bizden başka hangi uygar toplum 78 yıldır soyulduğunu, fakirleştiğini, hürriyetini kaybettiğini ve sonunda parasının pul olduğuna seyirci olur ve gık demez! Ve İnfazını bekler?
2 Ekim 2006 tarihinde Cumhuriyet gazetesinde çıkan makalemin sonunda,
“Türkiye’nin karşı karşıya olduğu durum, parti çıkarlarının bir kenara bırakılarak, geçici de olsa, ortak fedakârlıklar birliği oluşturmanın kaçınılmazbir sorumluluk olduğunun altını çizmeyi gerektiriyor. Bu vatan şehitlerin kanlarıyla kuruldu ve bencillerin çıkarı için heba edilemez.
Aklımız varsa onu idâme ettirmek için, tekrar kan dökülme boyutuna getirmemeliyiz. Bir şekilde adayların toplu olarak seçime girmelerini sağlamak vatan borcudur. Basın düşen vazife hiçbir zaman bu kadar önemli olmamıştır”, diye yazmıştım.
Bu çağrıyı, o yazıdan evvel de, o yazıdan sonra da 20 yıldır tekrar ediyor, hatırlatıyor, parti başkanlarına vatan için hareket etmeleri çağrısında bulunuyorum.
Evet, OECD ülkeleri arasında sonuncu olmamayı başaran toplumumuzda tık yok. Birinci olsaydık kim bilir ne görgüsüz manşetler atılırdı. Sonlarda olunca sanki bu utanç, bizim utancımız değil ve görmemiş, duymamış gibi yapmak bizi rahatlatıyor.
Bana dokunmayan yılan, bin yaşasın deyip susuyor, Kendi infazını da seyrediyoruz!
Peki, biz ne zaman adam olacağız?
Şâyet doğru yapıyor olsaydık şimdiye kadar çoktan adam olmuştuk. Berbat bir hâlde olduğumuza göre demek ki Atatürk’ten sonra geçen 85 yılda hâlâ adam olamamışız! Üstelik gerilemişiz de!
Maalesef ana gazetelerimiz toplumun kültür düzeyinin düşüklüğünü aksettiren magazin görünümünden yukarı çıkamadılar. “Halk bunu istiyor” yanılgısıyla, toplumun niteliğini yükseltmek fırsatını da yok ediyorlar. Ciddiyetle safsatayı, önemli haberle önemsizi değerlendirmiyor, birinci sayfa haberiyle iç sayfa haberlerini bile doğru konumda aksettirmiyorlar. Kalitesizliği aşılıyorlar!
Geriliğin sıcak bir yorgan gibi bizi sarmış olmasından rahat, dışarıdaki gerçek dünyamızın
başımıza yıkılmakta olduğunu umursamadan yaşıyoruz. Bunun bizim yaşam tarzımız olduğunu kabul etmişiz! Değişmek, ilerlemek arzumuz bile yok!
Bağımlılığımız hat safhada olduğundan, ülke battı, millet aç ve yarınımızın hiçbir beka garantisi yok.
Bu böyle iken iki haftadır baş sayfaların yarısından fazlasını, iç sayfalarda da yazıların birçoğunu kimin kimi dolandırdığına adadık!
Dolandırılanın halkın kendisi olduğundan bahseden, yok kadar az!
Ara seçimlerin kazanılması, ülkenin tamamen değişmesinden bize kurtarma yolunu açık tutacak önem taşıyor. Elimizde kalan son ve ufacık bir ümit kaynağı bu.
Seçimleri kazanabilmek için halkı eğitecek, yol gösterecek önemli çalışmalar gerekirken, basının ve partilerin sergiledikleri tutum, gerçekten af edilmeyecek bir basiretsizlik.
Ve bunlar olurken o sıcak cehalet yorganı altında umursamadan yaşayan başkası değil, biziz! 85 yıldır seyirci kaldığımız hatâlarla vardığımız çöküntü içinde yaşayan biziz!
85 yıldır tutulmayan vaatlerin tekrarını yaşarken bir şey olmuyormuş gibi susan biziz!
Kendi yapmadıklarını bir an bile düşünmeyen vebaşkalarını suçlamayı yaşam âdeti yapmış bireyleriz!
Halkımızı bilgisiz bırakmış bir toplumuz biz! Bu yüzden de, bu canım ülkenin batırmasına yıllardır seyirci kaldık ve hâlâ kalmaktayız.
Çöküşün sadece son 22 yıldan ötürü olmadığınıdüşünmemek bizi rahatlatıyor. Suçlayacak başka bir şey buldukça, biz rahatız. Ama eğer kalan 4 ay içinde, bugünden başlayarak kendimizi toparlamazsak o sanal tavan başımıza yıkılacak.
Bu sözlerim nedeniyle iktidara oy verenleri bana hatırlatmakta olduğunuzu duyar gibi oluyorum. Ve size soruyorum, “Neden veriyorlar hiç düşündünüz mü?” Düşünün!
Öncelikle bize neden vermediklerini düşünün!
Evvela sorayım, “Hangi birimize verecekler?
Neden bize verecekler?
55 yıldır aranızda kavga ediyoruz. Devamlı vaatlerde bulunduk ve hiçbir başarıya erişilmedik. Fakirin elinden tutmadık, köyüne yol, su elektrik getirmedik. Köylüye değer verdiğimizi bile göstermedik. Ona dininin gerçeklerini öğretmeye ufak bir gayret bile etmedik ve nihayet büyük bir din aldatmasına kurban olmalarına yolunu açtık. Yanlışa seyirci kalarak, yapan kadar suçlu olduk.
Yüze yakın partiye bölündük, hangi birimize oy versinler? Neyi nasıl seçsinler? Onlardan imkânsızı istemenin anlamı yok. Palavrayı bırakalım ve temel gerçekleri görelim. Çöküş sade son 22 yılda değildi,bu toplum 1945’den beri batırılmaktaydı ve herkes sessiz seyirci oldu!
Bugünün sorunları altında hâlâ parti çizgisinde tutunmayı seçen başkanlar ve taraftarları utanmalıdır.
Yaptıkları bencil ve düşüncesiz hareketler, tercihler, devamlı olarak ülkenin çöküşüne, halkın sefâlete düşmesine neden oldu ve oluyor.
Muhalefette başı yürüten 4-5 partilerin seçime beraber gitmemeleri vatan vazifesini yerine getirmemektir ve tarihe kara bir leke olarak yazılacaktır.
Onların yaptıkları, infazın yapılmasına ortak olmaktır.
Toplumun olanlar “olacağına varır” anlayışıyla seyretmesi, infazı hak etmiş olmasının resmidir.
2006 da dediğim gibi, “Basın düşen vazife hiçbir zaman bu kadar önemli olmamıştır.”
Atatürk’ün sözünü tekrar hatırlatıyor, basınıgöreve çağırıyorum:
“Basın, ulusun ortak sesidir. Bir güç, bir okul, biryol Göstericidir”
Atatürk bu sözlerinde haber yapan basını değil, köşe yazarlarını kast etmiştir. Lütfen lafınızı esirgemeden, bıkmadan usanmadan partibaşkanlarını vatana hizmete çağırarak, doğru yolu gösterme görevinizi yapınız Onların uyumsuz hareketini kabul etmeyiniz! Onların uyumsuz hareketi bizi batıracak yoldur, çöküşe ortak vaziyete düşmeyiniz.
Topluma da infazı seyretmeyi bırakıp geleceğine sahip çıkmasının kaçınılmaz olduğunu ve onların yapılanları sorgulamalarının doğal sorumlulukları olduğunu anlatınız.
İnsanlık ve vatan için yapılacak her hareketin hukuk ve yasalar içinde yapılması yolu her zaman vardır ve bu yol kazanmanın yegâne yolu olmalıdır.
Ülkemiz 1945 de başlamış olan çökeltme planıyla ve şimdi uygulanan BOP ile devam eden yöntemlerle infaz edilmektedir.
Karşılaşmış olduğumuz, sağ, sol, Ak kara sorunu değildir, gerçekte hiçbir anlam taşımayan, “Sosyal Demokrat” örtüsü altında açıkça uygulanan bir emperyalist senaryosudur.
Kendi infazınızı seyretmeyi durdurunuz.
Bunu yapmak için gereken birleşmektir, vatan için çalışmak ve çalıştırtmaktır!
Bu kapıyı açacak anahtar da bireydir!
O da sensin! Gerekeni yaptığında, birlikte ses çıkarmanın yettiğini göreceksin. Emperyalistlerin karşı koyamadığı tek şey, halkın birleşmiş gücüdür.
Eğer sen bu ülkenin bekasını, bir muhalefet partisi başkanının uyumsuz hareketine sessiz kalarak feda ediyorsan, suçlu o değil sensin canım kardeşim, SEN!
Kısacası, yapılan yanlışlara sessiz kalmak yapanla ortak olmaktan farksızdır. Uyan ve infazı değil, bu güzel ülkede güzel ve mutlu yaşamı kur ve mutlu yaşamı seyret.