Turgut Karabekir
Köşe Yazarı
Turgut Karabekir
 

Nükleer Santral / Enerji sorunu

Turgut A. Karabekir Santrallerin yakıtı olan Nükleer çubuğu üretmeyen bir ülke için santral kurmak, enerjide bağımlılığı arttırmaktır. Deneyimli ülkelerde nükleer santrallerini kaldırılırken, yeniden santral kurmaya başlamak büyük yanlış, bağımlılığı arttıracak şeyler yapılması ondan daha büyük bir yanlıştır. Evsel çöplerini henüz kullanamayan ve dağlar gibi yığarak yöreyi de kirleten bir ülkenin, kullanılmış nükleer artıkları ne yapacağını sormak yerinde olur. 5 tane yangın uçağının bakımlarını yapamayarak dışarıdan kiralayan ve ormanların yanmasına seyirci kalan bir ülkenin, nükleer santralin bakımını nasıl yapacağını da sorgulanmalıdır. Üzerinden 20 yıl geçmiş olmasına, para toplamış olmasına rağmen, depreme karşı hazırlığını yapmamış olan bir toplumun, ne cesaretle deprem bölgesi bir ülkede nükleer santral yamakta olduğuna halk neden göz yummaktadır? Bu çağda santral yapmak doğru olsaydı bile, böyle gelişmemiş bir ülkede yapılmasına, “Ayranı yok içmeye, atla gider s..maya” demek yanlış mıdır?. Diğer taraftan dünyanın en bol güneşli kuşaklarından birinde olan bir ülkede enerjide dışarıya bağımlı olmanın ancak tümü akıl tutulmasında olan bir toplumda görülebileceği de açıktır. O ülke de bizim ülkemiz, akıl tutulmasındaki halk ta 80 yıldır susmak ve ezilmekten kurtulamamış bizim toplumumuzdur. Bu basiretsizliğe toplumla beraber sessiz kalmış olan basındır. Halka inememiş ve halktan kopmuş muhalefet partileri ile, 80 yıldır bu kopukluğu göre göre yapılan yanlışları tekrarla vakit öldürmüş basındır. Ancak felâketlerle karşılaştığında onlar hakkında konuşmaya başlayan, olası felâketleri önlemek için hiçbir önlem almamış, hiçbir ileriye dönük planlama yapmamış bir toplumun suskun basını olmak ta, yanlışların parçası olmaktır. Felâket kapıya dayandığında kanadı kesik tavuk gibi çırpınmak ise, aczin ve ülkemizin çok renkli resmidir. Bütün bunlar olurken susan, yılarca susmuş olan, uyarıldığında sorumluluğu üzerine almayan bir toplumun parçası olmak hepimizin yaşamakta olduğu zavallılar durumudur. Victor Hugo’nun sefillerinin resmidir. Aziz kardeşlerim, bu ülkedeki esas salgın Krona 19 değil. Gerçek salgın, halkımızın “şikâyet” mikrobuyla 80 yıldır boğuştuğu hâlde, neden felâkete sürüklenmiş olduğunun hâlâ farkında olmaması. Kurbanlarıda, geleceği açık olan felâketler ancak başına geldiğinde suçlu aramaya başlayan, gelmesini beklemiş olan hastalardır. Katlanmakla denetlemekle sorumlu olduğu hâlde, başkasının yapmasını bekleyen, kulluğu kabullenmiş bireylerdir.Bir an şikâyeti bırakalım, düşünelim ve kendimize soralım: Çiftçimiz 1950’den beri baltalandığını, tarım ürünleri ihracatçısı iken, ithalatçısı olduğumuzu, Şeker, pamuk, tütün, .. ,. ihraç ederken ithal etmek zorunda kaldığımızı, Sulaklarımızın, göllerimizin üçte biri kuruduğunu, kuraklığa koştuğumuzu, Bu olmaması gerekenlerin yeni değil, çok yıllardır olduğunu unuttuk mu? Güneşimize kimse el atamadı, fakat o bulunmaz nimeti kullanıp enerjide bağımsız olmamakta neden ısrarlıyız? Biz nasıl bir toplumuz? Aydınlarımız (!) nerede? Aklı erenler daha ne kadar susacak? Burasını viraneye çevirdiğimiz zaman, gene birileri gelip bizi buradan atıncaya kadar mı? Bugün; evimizde sıcak oturabilmemizin, yemeğimizin pişebilmesinin, araçların, fabrikaların çalışması, aydınlanmanın, kısacası hayatı sürdürebilmenin musluğu Rusya ve İran’ın elinde. Yarın bağımlı olduğumuz ABD höt dediğinde, onlarla ters düşersek ve muslukları kapatırlarsa ne yapacağız? Henüz hiçbir alternatifimiz yok. Yok ama, Güneş kollarını açmış hâlâ bizi bakıyor! Bunlar olmak üzere ve hattâ olmaktalar. Son zamların nedeni yukarıda saydığım temel yanlışlar. İmkân varken yapılmayanlar. Biz sustuğumuz için yapılmasını gerçekleşmeyenler. Şimdi şikâyetin, pişmanlığın, ah-vahın, hiçbir şeyin para etmediğini yaşıyoruz. Henüz yaptırım gelmedi ama eli kulağında ve geldiği zaman bize istediğini yaptıracak, isterse toprağın ve varlıklarını, bile alacak. İşte o zaman biz uyanacağız ve masum, suçsuz, okumamış insanımız kanı dökülecek, yıllardır câhil diye damgalanan suçsuz halkımızın kanı dökülecek. Suçlu olan bizleri kurtarmak için! Eğer bunu bekliyorsak bilelim ki, bu gidişle çok da beklemeyeceğiz, felâket kapıyı çaldı bile. Eğer önlem almazsan çok yakında gelecek felâket bugünleri aratacak. ]]>
Ekleme Tarihi: 19 Nisan 2022 - Salı
Turgut Karabekir

Nükleer Santral / Enerji sorunu

Turgut A. Karabekir

Santrallerin yakıtı olan Nükleer çubuğu üretmeyen bir ülke için santral kurmak, enerjide bağımlılığı arttırmaktır.

Deneyimli ülkelerde nükleer santrallerini kaldırılırken, yeniden santral kurmaya başlamak büyük yanlış, bağımlılığı arttıracak şeyler yapılması ondan daha büyük bir yanlıştır. Evsel çöplerini henüz kullanamayan ve dağlar gibi yığarak yöreyi de kirleten bir ülkenin, kullanılmış nükleer artıkları ne yapacağını sormak yerinde olur.

5 tane yangın uçağının bakımlarını yapamayarak dışarıdan kiralayan ve ormanların yanmasına seyirci kalan bir ülkenin, nükleer santralin bakımını nasıl yapacağını da sorgulanmalıdır. Üzerinden 20 yıl geçmiş olmasına, para toplamış olmasına rağmen, depreme karşı hazırlığını yapmamış olan bir toplumun, ne cesaretle deprem bölgesi bir ülkede nükleer santral yamakta olduğuna halk neden göz yummaktadır?

Bu çağda santral yapmak doğru olsaydı bile, böyle gelişmemiş bir ülkede yapılmasına, “Ayranı yok içmeye, atla gider s..maya” demek yanlış mıdır?. Diğer taraftan dünyanın en bol güneşli kuşaklarından birinde olan bir ülkede enerjide dışarıya bağımlı olmanın ancak tümü akıl tutulmasında olan bir toplumda görülebileceği de açıktır.

O ülke de bizim ülkemiz, akıl tutulmasındaki halk ta 80 yıldır susmak ve ezilmekten kurtulamamış bizim toplumumuzdur. Bu basiretsizliğe toplumla beraber sessiz kalmış olan basındır.

Halka inememiş ve halktan kopmuş muhalefet partileri ile, 80 yıldır bu kopukluğu göre göre yapılan yanlışları tekrarla vakit öldürmüş basındır. Ancak felâketlerle karşılaştığında onlar hakkında konuşmaya başlayan, olası felâketleri önlemek için hiçbir önlem almamış, hiçbir ileriye dönük planlama yapmamış bir toplumun suskun basını olmak ta, yanlışların parçası olmaktır.

Felâket kapıya dayandığında kanadı kesik tavuk gibi çırpınmak ise, aczin ve ülkemizin çok renkli resmidir. Bütün bunlar olurken susan, yılarca susmuş olan, uyarıldığında sorumluluğu üzerine almayan bir toplumun parçası olmak hepimizin yaşamakta olduğu zavallılar durumudur. Victor Hugo’nun sefillerinin resmidir.

Aziz kardeşlerim, bu ülkedeki esas salgın Krona 19 değil. Gerçek salgın, halkımızın “şikâyet” mikrobuyla 80 yıldır boğuştuğu hâlde, neden felâkete sürüklenmiş olduğunun hâlâ farkında olmaması.

Kurbanlarıda, geleceği açık olan felâketler ancak başına geldiğinde suçlu aramaya başlayan, gelmesini beklemiş olan hastalardır. Katlanmakla denetlemekle sorumlu olduğu hâlde, başkasının yapmasını bekleyen, kulluğu kabullenmiş bireylerdir.Bir an şikâyeti bırakalım, düşünelim ve kendimize soralım:

Çiftçimiz 1950’den beri baltalandığını, tarım ürünleri ihracatçısı iken, ithalatçısı olduğumuzu, Şeker, pamuk, tütün, .. ,. ihraç ederken ithal etmek zorunda kaldığımızı, Sulaklarımızın, göllerimizin üçte biri kuruduğunu, kuraklığa koştuğumuzu, Bu olmaması gerekenlerin yeni değil, çok yıllardır olduğunu unuttuk mu?

Güneşimize kimse el atamadı, fakat o bulunmaz nimeti kullanıp enerjide bağımsız olmamakta neden ısrarlıyız? Biz nasıl bir toplumuz? Aydınlarımız (!) nerede? Aklı erenler daha ne kadar susacak? Burasını viraneye çevirdiğimiz zaman, gene birileri gelip bizi buradan atıncaya kadar mı?

Bugün; evimizde sıcak oturabilmemizin, yemeğimizin pişebilmesinin, araçların, fabrikaların çalışması, aydınlanmanın, kısacası hayatı sürdürebilmenin musluğu Rusya ve İran’ın elinde. Yarın bağımlı olduğumuz ABD höt dediğinde, onlarla ters düşersek ve muslukları kapatırlarsa ne yapacağız? Henüz hiçbir alternatifimiz yok.

Yok ama, Güneş kollarını açmış hâlâ bizi bakıyor! Bunlar olmak üzere ve hattâ olmaktalar. Son zamların nedeni yukarıda saydığım temel yanlışlar. İmkân varken yapılmayanlar. Biz sustuğumuz için yapılmasını gerçekleşmeyenler. Şimdi şikâyetin, pişmanlığın, ah-vahın, hiçbir şeyin para etmediğini yaşıyoruz.

Henüz yaptırım gelmedi ama eli kulağında ve geldiği zaman bize istediğini yaptıracak, isterse toprağın ve varlıklarını, bile alacak. İşte o zaman biz uyanacağız ve masum, suçsuz, okumamış insanımız kanı dökülecek, yıllardır câhil diye damgalanan suçsuz halkımızın kanı dökülecek.

Suçlu olan bizleri kurtarmak için! Eğer bunu bekliyorsak bilelim ki, bu gidişle çok da beklemeyeceğiz, felâket kapıyı çaldı bile. Eğer önlem almazsan çok yakında gelecek felâket bugünleri aratacak.

]]>
Yazıya ifade bırak !

Diğer Yazıları

18
Kasım
02
Ekim
08
Kasım
02
Kasım