Dünya yüzündeki yaklaşık 20 milyon Musevi’nin en az yarısı İsrail’in yaptıklarına karşı. Buna rağmen Siyonistler yalnız İsrail’de değil bütün dünyada malî güç sahibi. Watergate olayından sonra ABD’deki bir avuç Musevi iç ve dış siyaseti İsrail’in varlığı ve çıkarları yörüngesinde, ABD’nin gücüne de hükmetmekteler. .
ABD/İsrail ikilisi, çıkarları için hiçbir yasa, kural, insanlık ve vicdan sorumluluğu olmadan, istedikleri gibi hareket etmek hakkını kendilerine verdiler.
Yapılan gasplara, katliamlara gözler önünde, hiç sıkılmadan, utanmadan devam ediyorlar. UN’in alınmış kararlarına karşı kararlar alıyorlar. AB sessiz!
Azerbaycan, Özbekistan, Kırgıztan, Irak, Suriye, Sudi Arabiya, Kuveyt ve Gazze petrol ve gazı artık
ikilisi kontrolünde sayılır. İran yakında isteneni yapmak zorunda kalacak Rusya ambargolarla kıstırılmış olacak, ya isteneni yapacak ya da ancak Çin’e gaz ve petrol verebilecek, ama ekonomik değil ve ucuz bir yolu yok, zorlanacak.
Avrupa petrol ve gazını ancak ikilinin istediği kadar ve fiyata alabilecek. Yâni söz dinleyecek. Rusya’nın ve Avrupa’nın ekonomisinin kontrolü ikilinin elinde olacak.
İngiltere her zamanki gibi ABD’yi takip edecek ama eski bağımsızlığı olmayacak.
Şu anda Hindistan için tahmin yapmak zor ABD’nin 340 milyon nüfusuna karşı,450 milyon nüfusuna rağmen AB’nin başı öne eğik. Büyük İsrail’in kurulup yukarıdaki kaynaklara hâkim olduğunda, ABD/İsrail ikilisinin keyfî hareketlerinin bugünkünden daha da kötü olacağını düşünmüyor.
Ortadoğu, Rusya ve Avrupa kıskaca alınınca, Çin hariç, hiçbir ülke bağımsız olmayacak, bütün dünya ekonomisinin kontrolü Uluslar Üstü Sermayenin elinde olacak. Tek elden idare edilmek istenen Yenidünya Düzeninin anahtarı, BOP’nin bitiminde yatıyor.
.ABD 2. Dünya Savaşından sonra yeni kaynaklar bulmak ve ekonomik üstünlüğünün devamı için, çağdaş sömürgeciliği seçti. Şâyet büyük gücünü, istilacı ve harpçi bir politika yerine, sulhçu ve yardımcı bir politika ile kullanmış olsaydı, yapmış olduğu katrilyonlarca dolar harcamalarla, hem dost kazanmış, eğitime yatırım ile geri kalmış ülkelerin aydınlanmasını sağlamış, dünyanın sevilen, sayılan lideri olabilecekti.
Böyle bir imkânı kullanamamış olması, insanlık ve bütün dünya halkları için büyük bir hayal kırıklığıdır. ABD büyük ulus olmak için, eli kanlı bir harpçi değil, sulhçu olmanın gerektiğini kavrayamadı
****.
ABD kuruluşundan beri aynıydı 18.yüzyıl başlarında, Avrupa’da ve Kuzey Amerika’da da büyük güç olan, İngiltere, Fransa ve İspanya, yeni kıt’ada da etkindi. Kolonistler henüz gelişmekte olduğundan onların himayesine muhtaçtılar.
Kaynakların bolluğu nedeniyle ülkenin geleceği ticarete bağlı olduğu hâlde, ne kaynaklarını koruyacak ne de ürünlerini Avrupa pazarlarına gönderecek imkâna sahiptiler. İngiltere’den bağımsızlık ihtilallerini gerçekleştiren Amerikalılar, harbin insan hayatında normal ve kaçınılmaz olduğunu savundular. Aynı zamanda da, ticaretin ülkeleri birbirine yaklaştırarak çatışmaları azaltacağını söylediler. Diğer yandan da dinin yayılmasını uygarlığın yayılmasının ön koşulu olarak gördüler. Amerika Birleşik Devletleri anayasası da; Bağımsızlık, Özgürlük, Eşitlik, Din’e inanç ve Ticaret üzerine kuruldu. Yeni ülkenin en büyük gücü fertlerinin asilik derecesine varan hürlükte olmaları, hiçbir bağlılık zorunlukları olmamasıydı.
Bir taraftan insanlık, adalet ve Cumhuriyet kuralları, diğer taraftan genişlemeye olan iştah, Washington, Adam Smith, Hamilton, Jefferson, Franklin gibi zamanın aydını liderlerini çelişkiler içinde bıraktı. Bu çelişkiye şerefli bir bahane bulmaya çalışan George Washington, “Siz ve biz ayni topraklarda doğduk, bizim yöntemlerimiz daha medenidir ve gelişmeye açıktır, siz bizim gibi“ olun” derken, çok zaman söylediklerine kedileri bile inanmadılar.
John Quincy Adams göre, Kızıl Derililerin topraklarda hak iddiaları Amerikan’ın Büyük Planına aykırıydı! Bu Büyük Plan mefhumunu hiç şüphesiz şimdi Ortadoğu’da görüyoruz.
Kolonistler genişlemek yolunda, Kuzeydeki İngilizlerin elindeki toprakları almak için Güneydeki Fransızlarla anlaştılar, Güneydeki toprakları almak için Kuzeydeki İngilizlerle anlaştılar. Ve yavaş yavaş bütün K. Amerika’yı ele geçirmeye başladılar. Fakat bu da yeterli değildi, büyüdükçe artan ürünlerini satabilmek için dış pazarlara erişmek gerekiyordu. Okyanusa donanmalarıyla hâkim olan Fransa, İngiltere ve İspanya’yı birbirlerine düşürerek, zaman zaman taraf değiştirerek, asrın sonlarına kadar onların himayesini sağlayabildiler. Yaptıkları anlaşmalara kısıtlılık getiren şartları her zaman ihlâl ettiler.
Avrupa’daki savaşlarda yıpranan Fransa, Güney Florida ve Louisiana’yı satmaya mecbur oldu. Kuzeyde, Fransa ile Avrupa’da harpte olan İngiltere, kanlı çatışmalardan sonra, Kanada’daki yerleri hariç diğer bölgelerinden çekildi. İspanya harbi kaybedince Güney Batı’daki topraklarını terk zorunda kaldı..
Birliğin nüfusu, imkânları ve gücü artarken komşularının zayıflamaları, kolonistlerin kendi donanmalarını oluşturmalarına fırsat verdi.
19.yüzyılda Amerikan donaması Okyanusta etkin olmaya başladı. Akdeniz’e uzanınca, Osmanlı donanmasının yüzyıllardır süren hâkimiyetine barbarlık dediler. Ticaretlerini istedikleri şekildeOrtadoğu’ya da ulaştırmanın doğal hakları olduğunu savundular
Yunanistan’ı Osmanlıya karşı desteklediler. Jefferson ’un, “Ticaret, harplerin nedenini değiştirmekten başka bir şey yapmıştır” sözüne iki yüzyıl sonra küreselleşme adı verilecek ve ABD sitili ekono-terör bütün dünyayı saracaktı.
Quincy Adams, “Özgürlük güçtür” demişti. Büyük güçlerin problemi, uygar ve demokratik olduklarını iddia etseler de, gücün kullanılışı ile özgürlük, ahlâk ve adâletin, nasıl bağdaştırılacağı olmuştur.
Amerikalılar elde ettikleri özgürlüğü bir daha bırakmadılar, kendilerinin insan gelişmesinin öncüleri olduğuna, uygarlığı yaymanın kendi hak ve sorunları olduğuna inandılar. İlerlemeyi yaymanın önünde duranları uygarlaştırmak yerine, gerekirse yok edip, nasıl olursa olsun, toprakların zapt edilip yerleşime açmaya kararlıydılar.
1817 de Quincy Adams, “Şayet bütün Amerika kolonileri birleşirse, biz dünya ülkeleri topluluğunun çok tehlikeli bir üyesi, oluruz” demişti.
Amerika’yı, iki yüzyıl sonra, 3. Dünya savaşını bile göze alan, Büyük Ortadoğu Projesinin yasasız ve vicdansız zorba uygulayıcısı olarak görüyoruz.
****
ABD/İsrail ikilisini örnek alabilecek İki kutuplu bir dünya düzeninde insanlık aramak bu gidişle hayal olarak kalacağa benziyor. Avrupa ülkelerinin alacağı yön insanlık için hayatî önem taşıyor.
Avrupa ülkeleri ve Türkiye’nin, Batı, Kuzey ve Doğu arasında bir seçim yapması durumunda bırakılması, çok vahim sonuçlara neden olabilir.
Avrupa ülkelerinin din ve ırk ayrılıkları saçmalığını bırakarak, insanlık üzerine kurulan yeni bir “Rönesans’a” öncülük etmesi gerekiyor.
1.ve 2. D:Savaşına ABD’nin katılması Hitler bekasını durdurabilmiş, fakat AB ülkelerini hâlâ devam eden derin bir aşağılık karmaşasında bırakmıştı.
Yeniçağlarda uygarlığın filizlendiği yer olmasına rağmen, bu sıkışık coğrafyadaki ülkeler arası millî ayrışma, Avrupa birliğinin varlığıyla da geçemedi.
Genellikle anti Siyonist olmalarına rağmen ikiliden gelecek felaketlere karşı hareket edebilecek kadar, hâlâ uyanık değiller. Avrupa ancak şimdiden kendi meşrutiyetini elde etmeyi başarırsa, hem kendini hem de bütün dünya ülkelerini kurtarabilir. AB şimdi dayatırsa ABD başka bir yola başvurması Avrupa ülkelerinin güçlenmesine, Rusya, Hindistan ve Çin ile yürütülebilir çıkarlarla ahenkli bir ilişkiyi kurabilir. İkili zorbalıklarını serbestçe uygulamak durumunda olamaz. Biz de bölünmekten kurtulabiliriz.
Sade lafta kalan NATO ve BM yapısının da gözden geçirilmesi, daha gerçekçi ve özerk bir birliğin oluşturulması gerekir.