Tüm Dünya, tarımın stratejik önemde olduğunu artık kabul ediyor. Dünya nüfusu artıyor. Kuraklık, iklim krizi, kıt su kaynakları ve afetler ile savaşlar sonucu her yıl yaklaşık 100 milyon kişi kendi ülkesinde ve ülkeler arası göç ediyor. Hayatını kaybedenler çok. Dünya nüfusunun azaltılmasına yönelik projeler ile salgın hastalık senaryoları yaygın. Covid- 19 salgınını da buna bağlayanlar az değil.
İ.Ü İktisat Fakültesinin saygın öğretim üyelerinden kalkınma sosyolijisi üzerine uzmanlaşmış rahmetli hocam Prof. Dr. Cavit Orhan TÜTENGİL gelişmemiş toplumlarda %10 Sanayi, %10 Hizmetler, %80 Tarım vardır. En gelişmiş toplumlarda %10 Sanayi, %10 Tarım ve %80 Hizmetler şeklinde değişim yaşanır diye özetlemişti kısaca. Konvansiyonel ve klasik tarım olarak ifade ettiğini düşünüyorum.
Günümüzde çoğu eve giren traktör ve aparatlarıyla çok daha teknolojik tarım yöntemleri uygulanıyor. Bir zamanlar ilaçlama yapılan uçakların yerini dronlar aldı. Ziraat fakültelerinde artık teknoloji ağırlıklı çok daha fazla bölüm/ dersler var.
Kurucu liderimiz Mustafa Kemal ATATÜRK tarımsal kalkınmaya çok önem vermiştir. Başta Atatürk Orman Çiftliği (AOÇ) olmak üzere, kırsal bölgelerde tarımın gelişmesi için traktör hibesi dahil teşvikler örnektir. Erken yaşta kaybetmeseydik toprak reformunu da gerçekleştireceğini ve siyasete meze yapılmasına engel olacağını düşünüyorum. O tarihte Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği (SSCB) yardımıyla kurulan Seydişehir Alüminyum Fabrikası gibi yatırımların bedeli tarımsal ürünlerle geri ödenmişti. Cumhuriyet dönemi 100 yıllık tarımsal üretim tarihimizi anlatan kitap çalışmamı tamamlayabilirsem analitik olarak bu dönemi tablo ve grafiklerle yazmaya çalışacağım.
KENTKÖY de nereden çıktı?
Köyden kente göçlerle artan şehir nüfuslarını ve paralelinde çarpık şehirleşmeyi önlemek konusunda siyasal iktidarlar bu vatandaşlarımızı oy potansiyeli görmenin dışında geçmişten bugüne çaresiz kalmıştır. 1966 yılında çıkartılan 777 sayılı Gecekondu Kanununun gereği yapılmamış, işler giderek daha da sarpa sarmıştır. (Bknz: https://abaybarsgogez.net/sosyal-konutlar-ucretsiz-ve-taksitsiz-yapilir-mi/ )
Köy Enstitüleri kadar değerli bulduğum KÖYKENT projesi rahmetli Bülent ECEVİT ile özdeşleşmiştir. Kitabımda şöyle ifade ettim; “CHP tarafından geliştirilerek ve Köykent olarak ilk kez 1969’da “Toprak İşleyenin, Su Kullananın” vurgusu yapıldığı seçim bildirgesinde Köykent’lerin amacı; köylünün kendi şehrini yaratması olarak ortaya konmuştur. Köykent’lerin merkez köylerden farkı, projenin basit ekonomik ereklerin ötesinde sosyal içeriğin ağır bastığı bir toplumsal dönüşüm ve kalkınma projesi olmasıdır.
Proje, 1978–1979’da Ecevit başkanlığında, CHP iktidarı döneminde Van ve Bolu’da birer köyde uygulanmaya başlamış ama 1979’da yapılan ara seçim sonrasında CHP’nin iktidardan ayrılması sonrası sonuçlanmamıştır.
2002 yılında Ordu`nun Mesudiye İlçesi`ni ziyaret eden ve buradaki pilot projeyi inceleyen Dünya Bankası Türkiye Temsilcisi olan Ajay Chibber, “Köykent Projesi`ne başlangıç olarak 300 milyon dolarlık kredi yardımı ile başlama konusunda bir karar almış bulunuyoruz” demiş ve bu projenin Türkiye açısından çok yenilikçi ve önemli bir proje olduğunu düşündüklerini, özellikle kırsal kesimlerde köylülere daha iyi hizmetler getirilmeye çalışılacağını belirtmiştir.”
Sağlanan 300 milyon dolarlık kredi, Mesudiye örneğinin Türkiye çapında yaygınlaştırılması içindi. GATA’da tedavi gören ECEVİT’i ziyarete giden dönemin başbakanı sayın Recep Tayyip ERDOĞAN’dan adeta vasiyet olarak, kaynağı hazır olan bu projenin devam ettirilmesini talep etmiştir. Fakat bu para geri iade edilmiş.! Her iki girişimde de seçim kaybedildiği için yarıda kalan KÖYKENT projesi başarısız olduğu için değil, bugünlerde bile kendi partisi dahil sahip çıkanı olmadığı için yarıda kalmıştır. Ancak ilham kaynağı olmuştur! Kitabımın SUNUŞ bölümünden alıntı yaparak bu konudaki yorumumu paylaşacağım;
“Bir kısım siyasetçi ve aydının zamanında küçümsediği rahmetli Bülent ECEVİT’in Köykent projesine bugün ne kadar ihtiyaç duyulduğu ortadadır. Nitekim “KENTGES EYLEM 15.1.1: Merkez köy, köy kent, tarım kentleri yaygınlaştırılacak” tespiti ile bu kavramlar mevcut iktidarın da radarına girmiştir. Ancak sonrasında ilgili/ proje sorumlusu Bayındırlık ve İskân Bakanlığı yerine Çevre ve Şehircilik Bakanlığı kurulmuştur. Bugün gelişmelere bakınca, çevreye duyarlı yeşil alanlar ile artan tarım alanları yerine, tarım alanları da dahil daha fazla imara açılan arazileri, gelişen Şehircilik faaliyetlerini, gerileyen Tarımsal üretim ve Tarım sektöründe yaşanan manidar sorunları görüyor ve yaşıyoruz.
Bu arada Paris İklim Sözleşmesinin TBMM’de 2021 sonunda kabul edilmesi ve hemen akabinde Glaskow’da yapılan COP-26 iklim zirvesinde, Dünya sera gazı salımının yaklaşık 1/3’nü oluşturan kurak ve işlenmemiş topraklar ile kuruyan göl ve akarsuların yarattığı çölleşmenin önüne geçilmesine vurgu yapılmıştır. Çözümler içinde dikkat çekici başlıklardan birisi de; Enerjide fosil türü kaynakların terkedilerek, Tarımsal üretim ve enerjide YERİNDE ÜRET VE TÜKET’in öne çıkmış olmasıdır. (Türkiye taraf olmadı.)” Karbon nötr için hedefler belirleyip uyum eylem planları hazırlayan devlet kurumları ve Yerel yönetimler, kent çeperlerindeki kurak ve işlenmemiş topraklar ile bataklıkları tarıma kazandırmadan bu hedefe nasıl ulaşmayı düşünüyorlar?
Şüphesiz KÖYKENT, cazibe merkezi haline dönüştürülen köylere geri dönüşü de hedeflemişti. Bu konu tüm iktidarlar, siyasetçiler ve yöneticilerce projeler üretilip teşvik edilse de, Covid- 19 ve peşi sıra deprem- sel felaketleri sonrasında doğaçlama olarak insanların, büyük kentleri terk ederek köylerine kendi iradeleriyle dönmeye karar verdiklerini görüyoruz. Ancak bu dönüş, kırsalda üretim yapmak ve gelir elde etmek amaçlı değil de, geçim sıkıntısı ve fiyat artışları yüzünden, emekli maaşı ve sabit geliriyle daha kolay geçinebilmenin arayışı şeklinde gerçekleşiyor izlenimi var.
KENTKÖY ile kent çeperlerindeki boş araziler ve atıl kapasitenin, ölçek ekonomisine uygun ve modern tarım teknikleri kullanılarak, köyden kente göç etmiş nüfusun eğitilerek istihdam edilmesini, KENT İHTİSAS KÖYLERİ- KENT İHTİSAS KOOPERATİFLERİ- KENT İHTİSAS BİRLİKLERİ kurulmasını ve Yerel Yönetimlerin olanakları ile kapasitelerini de kullanarak YERİNDE ÜRET VE TÜKET prensibine uygun tarımsal- hayvansal üretimin artırılmasını amaçlıyoruz. Yerel yönetimler ve mülki amirler sahiplenmeden başarılamaz.
KENTKÖY tüm tarımsal ürünlerin kent çeperlerinde üretilmesini hedeflemiyor. Benim YERELDE KALKINMA dediğim KIRSAL KALKINMA, tabii ki çok önemli ve başta tahıl olmak üzere makro seviyede tarımsal üretim ve hayvancılık faaliyetlerinin sürdürülebilir şekilde devlet politikası olarak devam ettirilmesi gerekiyor. Ancak yerleşim alanlarının, il/ beldelerin toplam arazisi içinde %2 ila %5’ini kapladığını hatırlatırım. Kalan boş arazilerin değerlendirilerek, uygun iklim koşullarına göre, kentin ihtiyacı olan sebze- meyvelerin 1.000- 2.000 km ötedeki şehirlerden taşınmasının da önüne geçilmesinin mümkün olabildiğini anlatıyorum. Bir örnek verirsek; İstanbul- Bursa- Kocaeli gibi üç büyükşehir arasında kalan ve her birine kara- deniz yoluyla bir saat uzaklıktaki Yalova ve ilçeleri de KENTKÖY yapılanmasıyla bu büyükşehirlerce planlamaya dahil edilmelidir.
Hobi bahçeleri ile balkonlarda ve saksıda üretim gibi hafızalarda yer etmiş olan Kentsel tarım çalışmaları son dönemde Yerel yönetimlerin de ciddi katkılarıyla farklı boyuta taşındı. Ancak bunun da bir sistematiği olmalı, çerçevesi çizilmeli ve kent ihtiyaçlarına yönelik planlama yapılarak gerçekleştirilmesi gerekir diyor KENTKÖY.
Hedef YERİNDE ÜRET VE TÜKET olsa da, ölçek ekonomisine uygun olarak KENT İHTİSAS KOOPERATİFİNDE 40- 50 dönüm dikey tarım ile serada üretilen domates- biber- marul vb. ürünlerin her gün bir TIR ile ihracatı da KENTKÖY hedefindedir. Hatta hayvancılık- süt ürünleri- kurutulmuş meyve ve sebze- bağcılık- konservecilik- balıkçılık ve su ürünleri gibi ihtisas gerektiren diğer üretimler de. Bu şekilde modern tarım teknikleri kullanılarak yapılan ölçek ekonomisine uygun tarımsal çalışmalarda istihdam edilen, köyden kente göç edenler, tarımdan nasıl para kazanıldığını anladıktan sonra köylerindeki arazilerinde benzer uygulamaları yapmak istemez mi? Şu an dönmek istese de dayıoğlunu arayıp, durumlar nasıl diye sorduğunda; “Traktör dahil tarlalar hacizli” cevabını alınca vazgeçiyor.
Devlet neler yapmalı ve neler yapıyor?
Bilinçlenen ve köyüne geri dönüp modern tarım teknikleri kullanarak tarlasını- bahçesini- ahırını kuranları devlet teşvik etmeli, belirli/ asgari sayıda geri dönüş gerçekleşen köyler cazibe merkezi olarak ilan edilmelidir. Enerji maliyetleri yenilenebilir enerji kaynakları ve hibrit teknolojiler kullanılarak düşürülmeli, hayvancılık ve tarımsal girdi maliyetleri azaltılmalı, vergisel düzenlemeler yapılmalıdır. Enerji maliyeti tarımsal üretimde yaklaşık 1/3’dür.
Devletin görevi üretimi artırmak, artırırken de rekabete uygun maliyetler ile satma/ satın alma garantileri oluşturmaktır. Çiftçi- köylü küstürülmemelidir. Gelecek yıl üretim yapmak için borçlanmamalıdır. Artan üretim sonucu sanayici de durumdan vazife çıkartarak, tarımsal üretim işleme tesisleri kurup katma değerli üretim yaparak iç ve dış pazarlarda ürünlerinin satışını hedeflemelidir.
Son 20 yıldır AK PARTİ hükümetlerinde tarım ve hayvancılıkta istikrarlı bir tarım politikası göremedik. Paramız var ki ithal ediyoruz söylemi tarihte ilk defa bu dönemde duyuldu. Örneğin Rusya son 10 yılda yaptığı çalışmalarla buğday üretimini iki kat artırırken, 2002’de nüfusumuz 65 milyon olduğunda yaklaşık 20 milyon ton buğday üretimimiz, sığınmacılarla birlikte 90 milyon olduğumuz bugünlerde hala aynı. 2023’de 17 milyon ton rekolte bekleniyor. Hayvancılığı geliştirmeye kalksak, yem ürünlerini ithal ettiğimiz için maliyetler sürekli artıyor. Bu yıl çok daha fazla ithalat yapılacağı beklentisi var. Kasapta etin kilosu çoktan 300 TL’yi aştı.
Tarımda vahşi sulama yerine damlama sulama sistemine geçilmesi, Konya ovası başta olmak üzere tarım havzalarında yaşanan su sorununa çözüm getirilmesi, kuruyan göller ve balıkçılığa çözüm bulunması, planlı tarımsal üretim ve denetim sistemi kurulması, neredeyse kayyuma devredilmeyen sulama birliği sorununa çözüm getirilmesi, hayvan hastalıklarından arındırılmış bölgelerin çoğaltılması vb. birçok makro seviyede sorunumuz varken bakın neler duyuyoruz? TDİOSB- Tarıma Dayalı İhtisas Organize Sanayi Bölgesi.!!
Üretimi artırmak, tarımsal ürünlerde maliyetleri düşürmek, bölgesel kalkınmayı geliştirmek ve YERELDE KALKINMA için 2010- 2023 KENTGES- BÜTÜNLEŞİK KENTSEL GELİŞME STRATEJİSİ VE EYLEM PLANI hazırlayıp, KENTGES EYLEM 15.1.1: Merkez köy, köy kent, tarım kentleri yaygınlaştırılacak tespiti yapılarak, 2019- 2023 yıllarını kapsayan On birinci Kalkınma Planı ile desteklenen proje ve politikaları bir kenara koyup, yetersiz üretim nedeniyle ithal edeceğimiz tarımsal ürünler ve hayvanlar için Organize Sanayi Bölgeleri kurarak mı tarımsal reform yapacağız?
Dünyada örneği ve benzeri yok. Sanki mevcut OSB’ler içinde tarımsal sanayi fabrikaları yok veya yasak.! OSB’ler ve belirli ölçekte hayvan çiftliklerine teşvik verilmiyor, olanların da kapasiteleri %100 dolu diye ölçüp biçmeden yerli üretim ve bölgesel kalkınmayı cezalandırmak mı istiyoruz?
Yaşlılar “taşıma suyla değirmen dönmez evlat” derdi. Hiç mi ders almıyoruz? “Paramız var ki ithal ediyoruz” düşüncesi, bakan değişmiş olsa da göründüğü kadarıyla hala geçerliliğini koruyor.
Keşke bu OSB’leri kurmadan önce Aralık 2021’de basında çıkan bu haber sonrası Rusya’ya taşınan un fabrikalarımız için bir önlem geliştirebilseydik! https://www.sozcu.com.tr/2021/ekonomi/un-fabrikalari-rusyaya-tasiniyor-6814233/
TDİOSB ile KENTKÖY arasındaki tek benzerlik İHTİSAS kelimesi olup, yerinde üretim ve yerel sorunların çözümün yönünden hiçbir benzerlik yoktur. Umarım yakın gelecekte, kamu kaynaklarının harcandığı TDİOSB ve benzeri projelerle tarımsal üretim potansiyelimiz ve kapasitemiz çok daha fazla zarar görmez.
Geleceğin kent yaşamında ve ülke çapında ancak tutarlı, bilimsel ve ortak akıl ile üretilen projeler başarıyı getirebilir. Sabah her erken uyanan, bilim ve akıldan uzaklaşıp ülke gerçekleriyle alakası olmayan projeler üretmeye kalkarsa, aynen faiz sebep enflasyon sonuç tezinde ısrar edilerek yaşadığımız yüksek enflasyon ve hayat pahalığında olduğu gibi, hiçbir hedefi tutturamaz, tarımsal gelişmişlik düzeyine ulaşmamız ve gıda ürünlerinde fiyatların düşmesini beklememiz de boşa hayal olarak hafızalara kazınmış olur.