Mehmet Ural
Köşe Yazarı
Mehmet Ural
 

Ergenokon Destanı Bugün 21 Mart.

Şimdi öncelikle Tarihleri düzenleyelim. Destanı anlatmaya başlamadan önce biraz daha Ergenekon sürecine değinelim. Nasıl gelindi ve hangi şartlardan dolayı yaklaşık 400 yıl sürdüğü söylenen bir soyutlanmış yaşantı başladı. Ergenekon´dan çıkışın hangi tarihlere denk geldiği hakkında kesin bir bilgi yoktur. Fakat Asya Hun İmparatorluğunun M.Ö 46 yıllarında bölünmesinden sonra Türk ile diğer Bozkır toplulukları arasında yaşanan iktidar ve güç sahibi olma kavgalar sonrası zayıf düşen Gök Türkler muhtemelen Altay veya Sayan dağları civarında bir yerlerde toplandılar. Burası Ergenekon olarak anıldı.Bu bilgiler doğrultusunda Gök Türklerin M.S. 50-100 yılları arasında etrafı sarp dağlarla çevrili vadisine girmiş oldukları hesap olarak tahmin edilebilir. Çünkü Asya Hun İmparatorluğunun parçalanması M.Ö 46 olduğunu biliyoruz..Ergenekon Destanı, 14. Yüzyılda Moğol tarihçi Reşidüddin Hamedani'nin kaleme aldığı Cami’üt-Tevarih ( https://tr.wikipedia.org/wiki/C%C3%A2miu%27t-Tev%C3%A2r%C3%AEh ) adlı eserinin "Mujallad-i Awwal" (Birinci Kitabı: Moğol tarihi) in "Bāb-i Awwal" (Birinci Bölüm: Türk ve Moğol kabilelerinin tarihi) inde Moğolların yaratılış destanı olarak anlatılan efsane. Moğol tarihçisi Resüdüddin tarafından ilk defa tespit edilip yazılı hale getirilmiştir. Bu Kitap: Moğollar ve onların hanedanlığını, sonraları Âdem'den Reşîdüddîn Hemedanî’nin yaşadığı döneme kadar olan tüm tarihi kayıtları içeren bir kitaptır. Bu nedenle pek çok yönden Moğol kültürünün özelliklerini de karıştırmıştır.Daha sonra, on yedinci yüzyılda, Hiyve Hani Ebu'l Gazi Bahadır Han tarafından yazılmış olan Secere-i Türk adli eserde de kaydedilmiştir..Ebu'l-Gazi Bahadır Han ya da I. Ebül Gazi Bahadur Han'ın kaleme aldığı Secere-i Türkî ( https://tr.wikipedia.org/wiki/%C5%9Eecere-i_T%C3%BCrk%C3%AE ) adlı eserde, (Reşideddin, bu eserini Türk ve Moğol geleneklerinden yararlanarak kaleme almış ve 1312'de bitirerek Olcayto Han'a sunmuştur.). Gök Türklerin 400 sene etrafı yüksek dağlarla çevrili, Ergenekon vadisinde yaşadıkları belirtiliyor. İşte bu süreyi göz önüne aldığımızda Ergenekon’dan çıkış tarihinin tahminen 450-500´lü yıllara denk gelmesi gerektiği hesabına ulaşıyoruz. Bu hesabı da şuna dayanarak yapıyoruz. İlk Gök Türk devletinin kurulusu 552 yılına denk geldiğine göre Ergenekon'dan çıktıktan sonra ~50 sene gibi bir toparlanma ve hazırlık döneminden sonra devletin kurulmuş olması sadece mantıklı bir söylem değil kayıtlı hesaplara göre elde edilen bir tarih olarak karşımıza geliyor..Fakat o tarihten bu güne kesinliği olan 21 MART kutlamalarıdır. her ne kadar başlangıç tarihi yıl olarak kesin olmasa da. Gün olarak 21 Mart için hep bilinen ve süregelen kutlamalara dayalı bir kesinlik vardır..Ergenekon Göktürkler'in türeyişini anlatan bir Türk destanıdır. Genel olarak, düşman tarafından hile ile yenilgiye uğratılan Türklerin, Ergenekon Ovası'nda yeniden türeyip tekrar eski yurtlarına dönerek düşmanlarıyla çarpışmalarını anlatır..Bu nedenle: Hun´lar dönemine hatta Sakalara ait olduğu iddia edilen "Bozkurt Destani" ile Gök Türkler dönemine ait "Ergenekon Destanı" birbirine karıştırılmamalıdır. ERGENEKON DESTANI Göktürk illerinde Göktürk oku ötmeyen, Göktürk kolu yetmeyen bir yer yoktur; yani ülkeye Göktürkler hakimdi. Bu durum ise, diğer öteki kavimlere acı geliyordu, üstelik Göktürkleri de kıskanıyorlardı. Bir araya gelip birleştiler ve Türklerden öç almaya karar verdiler, onların üzerlerine yürüdüler.Bunun üzerine Göktürklere de çadırlarını ve sürülerini bir yere topladılar. Çevresine de hendek kazıp beklediler. Düşman gelince de savaşa başladılar. Savaş, on gün sürdü. Sonunda Göktürkler üstün geldi. Bu yenilgi üzerine Göktürklere düşman olan kavimler büsbütün hiddetlendiler, av yerinde toplandılar ve bir arada konuştular. Dediler ki: “Göktürklere hile yapmazsak isimiz sonunda pek yaman olacak.”Bu konuşmadan sonra, tan agarınca, sanki baskına uğramışlar gibi, ise yaramayan malları bırakıp kaçtılar. Bunu gören Göktürkler: “Düşmanlarımızda savaşacak hal kalmadı, kaçıyorlar” diye düşünerek, kaçanların arkasına düştüler. Düşmanlar, Göktürkleri görünce hemen geri döndüler, Göktürkleri gafil avladılar, vuruşmaya başladılar. Düşmanlar galip geldi, Göktürkler yenildi. Düşman, Göktürkleri vura öldüre çadırlarına kadar geldi. Çadırlarını ve mallarını öyle bir yıkıp yağmaladırlar ki bir ev bile kalmadı. Büyüklerin hepsini kılıçtan geçirdiler, küçükleri kul edindiler ve her birini alıp kendi evlerine götürdüler.O zamanlar Göktürklerin başında İl Han hakan olarak bulunuyordu. İl Han’ in da birçok oğlu vardı. Çocukların hepsi bu savaşta öldü. Yalnız Kayan adındaki en küçük oğlu sağ kaldı. Kayan (Kayı Han) ve bir de yeğeni vardı. Kayan ile Tukuz (Kayı Han ile Dokuz Oğuz) her ikisi de düşmana esir olmuşlardı. Fakat on gün geçmeden, kadınlarını da kurtarıp beraberine alarak atlanıp bir gece düşmandan kaçtılar ve esirlikten kurtuldular. Göktürk yurduna geldiler. Burada düşmandan kaçıp gelen birçok deve, at öküz ve koyun buldular. Oturup düşündüler: “Dört bir yanımız düşman dolu bizi yaşatmazlar” dediler; “En iyisi dağların içinde insan yolu düşmez sapa bir yer bulup orada yerleşelim” diye karar verip, sürülerini de olarak dağa doğru yola çıkıp göçtüler.(Bir başka kaynak anlatım tarzı ise: Moğol ilinde Oğuz Kağan soyundan İl Han'ın hükümranlığı sırasında Tatar Türklerinin hükümdarı Sevinç Han Moğol ülkesine savaş ilan etti. il han'ın idaresindeki orduyu Kırgızlar ve diğer boylardan da yardım alarak bozguna uğrattı. İl hanın ülkesindeki tüm insanları öldürdüler. Yalnız İl Han'ın küçük oğlu Kıyan ve eşi ile yeğeni Nüküz ile eşi kurtulmayı başardılar.) Gide gide, geldikleri yoldan başka geçilecek başka bir yolu olmayan bir yere (ülkeye) vardılar. Bu yol öyle bir sarp ve sapa yoldu ki bir deve bir at bin güçlükle yürürdü, yanlış bir yere ayağını bassa paramparça olurdu. Göktürklerin vardıkları ülkede akarsular, büngüldükler (Suyu bol akan pınarlar), türlü bitkiler, meyve ağaçları ve avları vardı. Böyle bir yer görünce Tanrıya şükrettiler. Kışın hayvanlarının etini yediler, yazın sütünü içtiler, derisini giydiler.Dağın doruğu olan bu yere dağ kemeri anlamında "Ergene" kelimesiyle "dik" anlamındaki "Kon" kelimesini birleştirerek "Ergenekon" adını verdiler.Kayan’ın ve Tukuz’un (Kayi Hanın ve Dokuz Oguz’un) burada geçen zamanı içinde, birçok çocukları oldu. Kayan’ın çocuğu daha çok, Tukuz’un çocuğu ise daha az oldu. Kayan’dan olma çocuklara Kayat dediler; bir kısmına Tkuzlar dendi. Bir kısmına da Türülken dendi. Yillar yılı bu iki yiğidin çocukları Ergenekon da kaldılar. Çoğaldılar, çoğaldılar, çoğaldılar.Aradan dört yüz yıl geçti. Dört yüz yıl sonra Ergenekonda hem kendileri hem de sürüleri o kadar arttı ki ülkeye sığmaz oldular. Bu yüzden toplanıp konuştular, çare bulmak istediler. Dediler ki: “Atalarımızdan duyardık, Ergenekon’un dışında geniş yerler, güzel yurtlar olurmuş. Eskiden oraları bizim öz yurdumuzmuş, Dagların arasından çıkılacak bir yol arayıp bulalım, çıkıp buradan göçelim. Ergenekon’ un dışında kim bizimle dost olursa dost olalım, düşman olursa vuruşalım.”Böyle konuşup karar verilince Ergenekon’ dan çıkmak için bir yol aramaya başladılar, bulamadılar. O zaman bir demirci dedi ki: “Bu dağda bir demir madeni var. Yalın kata benzer. Madenin demirini eritsek bir yol olurdu.” Hep birlikte gidip demir madenini gördüler. Demircinin sözlerini de beğendiler. Dağın geniş yerine bir kat odun bir kat da kömür dizdiler. Sonra da dağın üstünü, arka yanını, öte yanını ve beri yanını bir sıra odun ve bir sıra kömürle doldurduktan sonra yetmiş derinden yetmiş körük yapıp yetmiş yerde kurdular; odunlarla kömürleri ateşleyip körüklediler.Tanrının gücü ve izni ile ateş kızdı. Kızdıkça demir dağın demiri erimeye başladı eriyip akıverdi. Dağ delindi ve yüklü bir deve geçebilecek kadar yol oldu. O kutsal yılın, kutsal ayinin kutsal gününün, kutsal saatinde Göktürkler, Ergenekon’ dan çıktılar.Ergenekon'dan çıktıkları gün olan 21 Mart'ta her yıl bayram yaptılar.O günü, o ayı ve o saati iyi bellediler. Bu kutsal gün, o günden sonra Göktürkler için bayram oldu. Her yıl, o gün gelince büyük törenler yapıldı. Bu törenlerde, bir parça demir alınıp ateşte kızdırıyordu sonra da kızdırılan demiri önce Göktürk Hakanı kıskaçla tutup örse kokuyor, çekiçle dövüyordu. Ondan sonra da diğer Türk Beyleri aynı hareketi yaparak bayramı başlatıyorlardı.Ergekon’dan çıktıkları sırada Göktürklerin hakanı Kayan (Kayi Han) soyundan gelme Börteçine idi. Börteçine bütün illere elçilerini gönderdi ve Ergenekon’ dan çıkıp geldiklerini bildirdi.Bunu kimi iyi karşıladı baş eğinden boyun eğdi. Börteçine’yi kendi hakanları bildi, kimi de iyi görmedi, karşı çıktı, onlarla savaşıldı, Göktürkler hepsini yendiler..Ergenekon Destanı için bugün hem yeniden özgür hem de bahar bayramı olarak hala kutlanmaktadır. ]]>
Ekleme Tarihi: 21 Mart 2022 - Pazartesi
Mehmet Ural

Ergenokon Destanı Bugün 21 Mart.

Şimdi öncelikle Tarihleri düzenleyelim. Destanı anlatmaya başlamadan önce biraz daha Ergenekon sürecine değinelim. Nasıl gelindi ve hangi şartlardan dolayı yaklaşık 400 yıl sürdüğü söylenen bir soyutlanmış yaşantı başladı.

Ergenekon´dan çıkışın hangi tarihlere denk geldiği hakkında kesin bir bilgi yoktur. Fakat Asya Hun İmparatorluğunun M.Ö 46 yıllarında bölünmesinden sonra Türk ile diğer Bozkır toplulukları arasında yaşanan iktidar ve güç sahibi olma kavgalar sonrası zayıf düşen Gök Türkler muhtemelen Altay veya Sayan dağları civarında bir yerlerde toplandılar. Burası Ergenekon olarak anıldı.Bu bilgiler doğrultusunda Gök Türklerin M.S. 50-100 yılları arasında etrafı sarp dağlarla çevrili vadisine girmiş oldukları hesap olarak tahmin edilebilir. Çünkü Asya Hun İmparatorluğunun parçalanması M.Ö 46 olduğunu biliyoruz..Ergenekon Destanı, 14. Yüzyılda Moğol tarihçi Reşidüddin Hamedani'nin kaleme aldığı Cami’üt-Tevarih ( https://tr.wikipedia.org/wiki/C%C3%A2miu%27t-Tev%C3%A2r%C3%AEh ) adlı eserinin "Mujallad-i Awwal" (Birinci Kitabı: Moğol tarihi) in "Bāb-i Awwal" (Birinci Bölüm: Türk ve Moğol kabilelerinin tarihi) inde Moğolların yaratılış destanı olarak anlatılan efsane. Moğol tarihçisi Resüdüddin tarafından ilk defa tespit edilip yazılı hale getirilmiştir. Bu Kitap: Moğollar ve onların hanedanlığını, sonraları Âdem'den Reşîdüddîn Hemedanî’nin yaşadığı döneme kadar olan tüm tarihi kayıtları içeren bir kitaptır. Bu nedenle pek çok yönden Moğol kültürünün özelliklerini de karıştırmıştır.Daha sonra, on yedinci yüzyılda, Hiyve Hani Ebu'l Gazi Bahadır Han tarafından yazılmış olan Secere-i Türk adli eserde de kaydedilmiştir..Ebu'l-Gazi Bahadır Han ya da I. Ebül Gazi Bahadur Han'ın kaleme aldığı Secere-i Türkî ( https://tr.wikipedia.org/wiki/%C5%9Eecere-i_T%C3%BCrk%C3%AE ) adlı eserde, (Reşideddin, bu eserini Türk ve Moğol geleneklerinden yararlanarak kaleme almış ve 1312'de bitirerek Olcayto Han'a sunmuştur.). Gök Türklerin 400 sene etrafı yüksek dağlarla çevrili, Ergenekon vadisinde yaşadıkları belirtiliyor. İşte bu süreyi göz önüne aldığımızda Ergenekon’dan çıkış tarihinin tahminen 450-500´lü yıllara denk gelmesi gerektiği hesabına ulaşıyoruz. Bu hesabı da şuna dayanarak yapıyoruz. İlk Gök Türk devletinin kurulusu 552 yılına denk geldiğine göre Ergenekon'dan çıktıktan sonra ~50 sene gibi bir toparlanma ve hazırlık döneminden sonra devletin kurulmuş olması sadece mantıklı bir söylem değil kayıtlı hesaplara göre elde edilen bir tarih olarak karşımıza geliyor..Fakat o tarihten bu güne kesinliği olan 21 MART kutlamalarıdır. her ne kadar başlangıç tarihi yıl olarak kesin olmasa da. Gün olarak 21 Mart için hep bilinen ve süregelen kutlamalara dayalı bir kesinlik vardır..Ergenekon Göktürkler'in türeyişini anlatan bir Türk destanıdır. Genel olarak, düşman tarafından hile ile yenilgiye uğratılan Türklerin, Ergenekon Ovası'nda yeniden türeyip tekrar eski yurtlarına dönerek düşmanlarıyla çarpışmalarını anlatır..Bu nedenle: Hun´lar dönemine hatta Sakalara ait olduğu iddia edilen "Bozkurt Destani" ile Gök Türkler dönemine ait "Ergenekon Destanı" birbirine karıştırılmamalıdır.

ERGENEKON DESTANI

Göktürk illerinde Göktürk oku ötmeyen, Göktürk kolu yetmeyen bir yer yoktur; yani ülkeye Göktürkler hakimdi. Bu durum ise, diğer öteki kavimlere acı geliyordu, üstelik Göktürkleri de kıskanıyorlardı. Bir araya gelip birleştiler ve Türklerden öç almaya karar verdiler, onların üzerlerine yürüdüler.Bunun üzerine Göktürklere de çadırlarını ve sürülerini bir yere topladılar. Çevresine de hendek kazıp beklediler. Düşman gelince de savaşa başladılar. Savaş, on gün sürdü. Sonunda Göktürkler üstün geldi. Bu yenilgi üzerine Göktürklere düşman olan kavimler büsbütün hiddetlendiler, av yerinde toplandılar ve bir arada konuştular. Dediler ki: “Göktürklere hile yapmazsak isimiz sonunda pek yaman olacak.”Bu konuşmadan sonra, tan agarınca, sanki baskına uğramışlar gibi, ise yaramayan malları bırakıp kaçtılar.

Bunu gören Göktürkler: “Düşmanlarımızda savaşacak hal kalmadı, kaçıyorlar” diye düşünerek, kaçanların arkasına düştüler. Düşmanlar, Göktürkleri görünce hemen geri döndüler, Göktürkleri gafil avladılar, vuruşmaya başladılar. Düşmanlar galip geldi, Göktürkler yenildi. Düşman, Göktürkleri vura öldüre çadırlarına kadar geldi. Çadırlarını ve mallarını öyle bir yıkıp yağmaladırlar ki bir ev bile kalmadı. Büyüklerin hepsini kılıçtan geçirdiler, küçükleri kul edindiler ve her birini alıp kendi evlerine götürdüler.O zamanlar Göktürklerin başında İl Han hakan olarak bulunuyordu. İl Han’ in da birçok oğlu vardı. Çocukların hepsi bu savaşta öldü. Yalnız Kayan adındaki en küçük oğlu sağ kaldı. Kayan (Kayı Han) ve bir de yeğeni vardı. Kayan ile Tukuz (Kayı Han ile Dokuz Oğuz) her ikisi de düşmana esir olmuşlardı. Fakat on gün geçmeden, kadınlarını da kurtarıp beraberine alarak atlanıp bir gece düşmandan kaçtılar ve esirlikten kurtuldular. Göktürk yurduna geldiler. Burada düşmandan kaçıp gelen birçok deve, at öküz ve koyun buldular. Oturup düşündüler: “Dört bir yanımız düşman dolu bizi yaşatmazlar” dediler; “En iyisi dağların içinde insan yolu düşmez sapa bir yer bulup orada yerleşelim” diye karar verip, sürülerini de olarak dağa doğru yola çıkıp göçtüler.(Bir başka kaynak anlatım tarzı ise: Moğol ilinde Oğuz Kağan soyundan İl Han'ın hükümranlığı sırasında Tatar Türklerinin hükümdarı Sevinç Han Moğol ülkesine savaş ilan etti. il han'ın idaresindeki orduyu Kırgızlar ve diğer boylardan da yardım alarak bozguna uğrattı. İl hanın ülkesindeki tüm insanları öldürdüler. Yalnız İl Han'ın küçük oğlu Kıyan ve eşi ile yeğeni Nüküz ile eşi kurtulmayı başardılar.)

Gide gide, geldikleri yoldan başka geçilecek başka bir yolu olmayan bir yere (ülkeye) vardılar. Bu yol öyle bir sarp ve sapa yoldu ki bir deve bir at bin güçlükle yürürdü, yanlış bir yere ayağını bassa paramparça olurdu. Göktürklerin vardıkları ülkede akarsular, büngüldükler (Suyu bol akan pınarlar), türlü bitkiler, meyve ağaçları ve avları vardı. Böyle bir yer görünce Tanrıya şükrettiler. Kışın hayvanlarının etini yediler, yazın sütünü içtiler, derisini giydiler.Dağın doruğu olan bu yere dağ kemeri anlamında "Ergene" kelimesiyle "dik" anlamındaki "Kon" kelimesini birleştirerek "Ergenekon" adını verdiler.Kayan’ın ve Tukuz’un (Kayi Hanın ve Dokuz Oguz’un) burada geçen zamanı içinde, birçok çocukları oldu. Kayan’ın çocuğu daha çok, Tukuz’un çocuğu ise daha az oldu. Kayan’dan olma çocuklara Kayat dediler; bir kısmına Tkuzlar dendi. Bir kısmına da Türülken dendi. Yillar yılı bu iki yiğidin çocukları Ergenekon da kaldılar. Çoğaldılar, çoğaldılar, çoğaldılar.Aradan dört yüz yıl geçti.

Dört yüz yıl sonra Ergenekonda hem kendileri hem de sürüleri o kadar arttı ki ülkeye sığmaz oldular. Bu yüzden toplanıp konuştular, çare bulmak istediler. Dediler ki: “Atalarımızdan duyardık, Ergenekon’un dışında geniş yerler, güzel yurtlar olurmuş. Eskiden oraları bizim öz yurdumuzmuş, Dagların arasından çıkılacak bir yol arayıp bulalım, çıkıp buradan göçelim. Ergenekon’ un dışında kim bizimle dost olursa dost olalım, düşman olursa vuruşalım.”Böyle konuşup karar verilince Ergenekon’ dan çıkmak için bir yol aramaya başladılar, bulamadılar. O zaman bir demirci dedi ki: “Bu dağda bir demir madeni var. Yalın kata benzer. Madenin demirini eritsek bir yol olurdu.” Hep birlikte gidip demir madenini gördüler. Demircinin sözlerini de beğendiler. Dağın geniş yerine bir kat odun bir kat da kömür dizdiler. Sonra da dağın üstünü, arka yanını, öte yanını ve beri yanını bir sıra odun ve bir sıra kömürle doldurduktan sonra yetmiş derinden yetmiş körük yapıp yetmiş yerde kurdular; odunlarla kömürleri ateşleyip körüklediler.Tanrının gücü ve izni ile ateş kızdı. Kızdıkça demir dağın demiri erimeye başladı eriyip akıverdi. Dağ delindi ve yüklü bir deve geçebilecek kadar yol oldu. O kutsal yılın, kutsal ayinin kutsal gününün, kutsal saatinde Göktürkler, Ergenekon’ dan çıktılar.Ergenekon'dan çıktıkları gün olan 21 Mart'ta her yıl bayram yaptılar.O günü, o ayı ve o saati iyi bellediler. Bu kutsal gün, o günden sonra Göktürkler için bayram oldu. Her yıl, o gün gelince büyük törenler yapıldı. Bu törenlerde, bir parça demir alınıp ateşte kızdırıyordu sonra da kızdırılan demiri önce Göktürk Hakanı kıskaçla tutup örse kokuyor, çekiçle dövüyordu. Ondan sonra da diğer Türk Beyleri aynı hareketi yaparak bayramı başlatıyorlardı.Ergekon’dan çıktıkları sırada Göktürklerin hakanı Kayan (Kayi Han) soyundan gelme Börteçine idi. Börteçine bütün illere elçilerini gönderdi ve Ergenekon’ dan çıkıp geldiklerini bildirdi.Bunu kimi iyi karşıladı baş eğinden boyun eğdi. Börteçine’yi kendi hakanları bildi, kimi de iyi görmedi, karşı çıktı, onlarla savaşıldı, Göktürkler hepsini yendiler..Ergenekon Destanı için bugün hem yeniden özgür hem de bahar bayramı olarak hala kutlanmaktadır.

]]>
Yazıya ifade bırak !

Diğer Yazıları

05
Temmuz
07
Mayıs
06
Mayıs
06
Nisan
01
Nisan
25
Mart
14
Mart
28
Şubat
26
Şubat
23
Şubat
18
Şubat
23
Ocak
17
Ocak
16
Ocak
07
Ocak
23
Aralık